Türk Tabipleri Birliği’ne içten bir soru / Kaan Arslanoğlu
TKP, ÖDP, Halk Evleri, İP ve hatta CHP vb. Bu kitap sizin bildiklerinizi tümüyle yanlışlayan bir kitaptır...
Günlük soL Gazetesi kitap ekinde “Tıp Bu Değil”le ilgili bir eleştiri yazısı yayımlandı Koray Yalçın arkadaşımızın imzasıyla 13 Mart’ta. Bu anlamlı 1 Mayıs’ta konuya oradan girelim. Önce teşekkür edelim, kitabı okuyup, önemseyip, bir eleştiri hazırladığı için Dr. Koray Yalçın’a. Pek çok solcu dostumuz bunu da yapmadı. Fakat ben Koray gibi “keşke yazmasaydı” demeyeceğim, yazısını dostça bulmamakla beraber, iyi ki yazdı diyeceğim. Yazısının sonunda Koray kardeşim, kitabı okumayı herkese öneriyor ve tartışalım, diyor. Ne güzel değil mi! Bulduk da bunuyor muyuz? İşin içindekiler gayet iyi bilirler, böyle yazılar en çoğundan bir yasak savmadır ve metne konan bazı caydırıcı cümlelerle aslında “okumaya değmez” mesajını vermek için kaleme alınmıştır. Paranoyak mıyız? Hayır, kime okuttuysak aynı izlenimi edindi. Açık zaten. Koray’ın tezi şu: Var olan tespitlerin altı “şiddetle” çizilmiş. Tırnak yazara ait. Biz zaten bunları biliyorduk, çoğu konuda aynı şeyleri düşünüyoruz, ama bu kitap bunları “iddialı” bir biçimde söylüyor, tek fark bu. Yani şamata yapmış bu arkadaşlar, gerek yoktu, demeye getiriyor. İfade şu: “Aslına bakarsanız Tıp Bu Değil kitapları da bu yazına bir örnek olarak ele alınabilir. Bu haliyle kitapların yeni bir şey söylemektense söylenegelen şeyleri iddialı bir başlıkla etkili bir şekilde söylediğini saptamak mümkün.” Nâzım’ın bahçesinde bu kitapla neyi anlatmak istediğimizi tam iki saatlik bir söyleşide ifade etmeye çalışmıştım kendisine. Ama bende anlatma kabiliyeti düşüktür. O halde hemen şunu vurgulayayım: Koray arkadaşım, biz sizinle sağlıkta ve tıpta 180 derece farklı düşünüyoruz, konumumuz tamamen birbirine zıt, önce bunu karıştırmayalım. Bütün mesele bunun ısrarla anlaşılmamasından kaynaklanıyor. Yeni şeyler söylememeye gelince, evet bazı şeyler bir türlü anlatamadığımız eski şeyler, ama bir yığın da yeni fikir üretimi var orada. Bazıları çok kolay biçimde bunları bulup çıkarıyor da, siz neden çıkaramıyorsunuz? Aynı şeyleri söylüyorsak eğer, şu aşağıdaki iki yazıdaki 15 sorudan hiç değilse bir tekini, ne zaman açık biçimde sordunuz ve bunu herhangi bir yerde yayımladınız? Türk Tabipleri Birliği’ne İçten Bir Soru: Grevi Neden öyle Değil de Bir de Böyle Yapmayı Denemiyorsunuz? http://insanbu.com/a_haber.php?nosu=1072 14 Mart’ta TTB’ye 14 Soru: http://insanbu.com/a_haber.php?nosu=1017 Yazı devam ediyor: Tıpta, sağlıkta ticarileşmenin neden AKP döneminde hız kazandığını belirtmeyi kitap bilerek veya bilmeyerek eksik bırakmış. Burada artık laf sokma var. Arkadaşımız “bilmeyerek” onlarca paragrafı unutmuş. Tek sorun aşırı sağlık hizmeti mi, diye bir soru soruyor. Değil elbette, bu sorunun ardından, kitabı okuduğundan şüpheye düşüyorum. Hekimler de suçluymuş, ama burada bir pislik varsa bunun suçu sistemdeymiş? Temel ayrılığımızsa şudur ki, zaten niye onunla 180 derece farklı düşündüğümüz de ona dayanıyor, şöyle: Sistem cansız bir varlık değil. Sistemi insanlar kuruyor, insanlar yönetiyor. Bugün sağlıkta bir halk sağlığı katliamı yaşanıyorsa bunun asıl suçlusu elbette devlet, hükümet ve bakanlık. Ama bu devlet ve hükümet sağlık sistemini nasıl yürütüyor? Sadece bürokrasiyle mi? Hayır, Türkiye’de sağlık pastasından büyük pay kapan çok zengin doktorlar var. Özel hastaneciler var. Akademi camiası var. Bunlar da yönetici ve yürütücü konumunda. Kitap, ısrarla gizlenmek istenen bu gerçeğe parmak bastığı için rahatsızlık uyandırıyor zaten. Sadece hükümete yüklensek öteki haramiler bize el verirler, o kolay. İşin püf noktası burada. Aynı canavarın iki başı arasında “ben daha çok yiyeceğim” kavgasına birileri alet oluyor, biz olmayız. Hiç değilse bu konuda dar siyasi bakmayı bırakın. Söz konusu olan insan sağlığı, hayatı. Anlamama ısrarınızdaki siyasi çıkarcı perdeleri kaldırın artık. Ve yine sistem sistem deyip sistemden bayağı bir nemalanan orta burjuva, küçük burjuva sınıfından on binlerce doktor var. Onlar da düzenin temelden değişmesini istemiyorlar. Sağlık sisteminin asıl ezilenleri çoğunluğu genç olan emekçi doktorlardır, sağlık personelidir, bir de bütün olarak halktır. İçtenlikle söylüyorum dostlar, bu kitap projesine başladığımızda yazar arkadaşlar ve özellikle biz editörler büyük coşkuya kapılmıştık. Sağlıkta tüm sol ve sosyalist partiler bugüne dek ticari tıbbı bilmeden desteklemişlerdi, zengin doktorlardan oluşan çıkar çevrelerinden yana bir siyasi tavır almışlardı; biz bu projeyle hemencecik ilk onlara gösterecektik nerede durduklarını, ilk onları uyandıracaktık ve ardından halkçı bir sağlık politikasıyla sol uçuşa geçecekti. Bunu özellikle o dönem kendi örgütümden bekliyordum ve heyecan içindeydim, çünkü projeden ciddi kitlesel yarar göreceklerini umuyordum. Tam tersine, bir ilgisizlik, “gündemimizi size göre mi belirleyeceğiz” laf çarpmaları, savlarımızı küçümseme, onun yerine bir dizi “aranızda şu var bu var”, “şunla görüştünüz, bununla sohbet ettiniz”, “şuna göz kırptınız, buna küfrettiniz” söylemleri… Sonunda uçan biz olduk! Ve hala aynı dedikodular devam ediyor. Doğrudan bir karşı çıkış yok, kabulleniş de yok. Zaten savlarımızla doğru dürüst ilgilenen de yok. Sol örgütlü güçleri kast ediyorum. Fakat sıradan halktan, aydınlardan umulmadık olumlu tepkiler, destekler alıyoruz; bize çemkireceklerini sandığımız hekimlerden büyük destek alıyoruz, ama TTB’ye esir düşmüş örgütlü güçlerden ses yok. Tek dedikleri, yine şunlarla konuşmuşlar, buna taviz vermişler, kitaplarını “pazarlamak” için yine ilkesizlik yapmışlar… Oysa döne döne söylemek lazım, sağlık öyle bir alan ki, oradan tutup düzeni değiştirebilirsiniz, sağlıktan girip devrim bile yapabilirsiniz, öyle ilgi uyandırıcı ve halkın kendini öyle boşlukta hissettiği, öyle tutacak güvenli bir el aradığı sorun ki. Peki sol ne yapıyor: Oligarşik, masonik hekim çıkarlarından yana tavır alıyor. Arada şunu da belirtelim, herkes kendinden bilmesin, Tıp Bu Değil kitapları dava kitaplarıdır, misyon kitaplarıdır. Şu ana dek onca satışa dek bir şey kazanmamışızdır, harcamalarımız daha fazladır. Solculara, sosyalistlere, bir şeyler yapıldığında bir ideal için yapılabileceğini anlatamama noktasına geldik artık. Bireyciliğin bizim saflarımızda da sarı bayrağını dalgalandırdığı dönemdeyiz. Ne acı! Ali Çerkezoğlu, İsmail Bulca, Osman Öztürk, Nazmi Algan gibiler. Bunlar bizim arkadaşlarımız. Para pul hesabında insanlar değildirler, özverilidirler, sosyalizme inanırlar. Böyle birçokları var, genç kuşaktan da kuşkusuz vardır. Peki böyle insanlardan nasıl çıkıyor böyle politikalar? Sebebi çok açık: Siyasi faydacılık. Solun bir bütün olarak sakat siyasi mücadele anlayışı. Şimdi şöyle bir kabul var, sol güçlenmek için ne yapmalı, belli örgütleri elinde tutmalı. TTB, DİSK, TMMOB gibi… Ee, elinde tuttun ne olacak? Orada bir temsiliyet, o temsiliyetten kuvvet umma… O temsiliyet halk temsiliyeti, işçi, emekçi temsiliyeti değil ki. Böyle bir çalışma da yok zaten. Solcular solcuları temsil ediyor. Halkla birleşme diye en ufak bir kaygı bulunsa halk sağlığı branşının solcu hocaları muayenehanecilik kavgası verir mi? Nasıl bir akıl perendesidir bu? Durumu bir kez daha açık yazıyorum: Solculuk adına bilimdışı ticari tıp savunuluyor. Uzmanlık dernekleri aracılığıyla yapılıyor bu. Özel hastane, özel doktor, akademi işbirliğiyle yapılıyor. Medikal holdinglerle doğrudan ilişkili uzmanlık dernekleri ve sözde bilim insanları milyon dolarlarla oynuyor. Oradan bilim çıkar mı? TTB’ye göre çıkar. Niye çıkar, çünkü çıkar var. Başını birkaç mega şehrin akademi camiasının çektiği bir zenginsever sol sağlık çizgisi. Halk için parmağını oynatmayan tuzu kuru solcu doktorlar. Ve onların şarlatan bilimciliği… Nasıl olabilir? Bir başka sebep de elbette Kürt milliyetçiliği. Kürt milliyetçiliğine bu şekilde taviz devam ettiği sürece, ne sol ilke kalır, ne sosyalist duruş… Dava halk için, yoksul için, onlarla birlikte mücadele olarak kavranmaktan çıkmıştır zaten. Üst yapıda temsil kavgası verilir. Bizi suçlayanların tek silahı: “Kiminle beraberiz, kimle konuştuk, kime röportaj verdik...” Epeyce de etkili oluyorlar kitabın özelikle tıp öğrencilerince okunmamasında. En son söyleşimiz de bayağı bir problem çıkardı. Bu konuda bir “özür” veya “açıklama” yazısını birkaç gün sonra yayımlayacağım. Sonra: Biz ulusalcılarla, TTB’ye durmadan küfredenlerle bu işi yapmışız. En çok sözünü ettikleri insansa Dr. Ali Rıza Üçer. Bu arkadaşımız biraz fazla gitmiş bunların üstüne, Atatürkçü sol çizgide. Kafasını o doğrultuda siyasetin güncelliğine fazla takmış. Bana göre tek kusuru bu. Ama bana göre. Kimin kimi yargılama hakkı var, kim mutlak doğru? Fakat Ali Rıza’nın bugüne dek hekim örgütlerinde karşılaştığı anlayışlar öyle anlayışlar ki, reaksiyoner olmamak mümkün değil. En haklı talepleri, en doğal halkçı duruşları bile en azından sözel bir terörle boğduklarını her gün görüyoruz. Bunlara karşı durmak, evet uysal bir kişiliğin harcı olmaktan çıkmış. Tüm gençliğinde bir Kürtsever olan bende bile, haşa Kürtlere karşı değil, Kürtçülüğe karşı bir tepkisellik oluşturmayı başarabilmişlerse, kimlerde ne oluşturamazlar. Fakat ben Ali Rıza’nın sağlıktaki sosyalist duruşunu, insanlığını, 100 sosyaliboşunkiyle kıyaslamam. Bize kişilerle, dedikoduyla, bel altı darbelerle gelmeyin; yazdıklarımıza bir şey deyin. Koray Yalçın arkadaşım bir şey demiş. Sağlık ve tıpta çözümleri özetlediğim ve kitabın özünü oluşturan somut önerilerim için “keşke hiç önermeseydi” demiş. Hah şöyle. Tıbba tamamen farklı baktığımızı orada kabullenmiş hiç değilse. Son olarak sol, sosyalist partilere bir kez daha saygıyla sunuyorum. (TKP, ÖDP, Halk Evleri, İP ve hatta CHP vb.) Bu kitap sizin bildiklerinizi tümüyle yanlışlayan bir kitaptır. Kırgınlıkları, önyargıları bir tarafa koyun, gelin onu anlayın ve ona yakın bir çizgide mücadele yürütün. Burada bir maden var. Bunu yaparsanız faydalarını çok kısa sürede göreceksiniz. Bildiğiniz yoldan devam ederseniz sizi saygınlık kaybı ve kesin bir başarısızlık bekleyecektir. Kaan Arslanoğlu Gerçekedebiyat.comBU PROJE SOLU UÇURUR!
SOL HİÇ DEĞİLSE SAĞLIK ALANINDA SİLKİNMELİ!
YORUMLAR