Tuncer Uçarol’u düşünmek / Günay Güner
Tuncer Uçarol günce yazınına da emek verdi. Türk yazınında oldukça sınırlı olan günce yazınının gelişmesine düzenli yazılarıyla önemli katkıda bulundu. Giderek günce eleştirileri, diğer deyimle günceler üzerine eleştiri yazıları, ayrıca şiir yapıtlarını odağa aldığı şiir eleştiri günceleri de yazdı.
Yeryüzünde her ülke yazınının donanımlı, yetkin, özel insanlara gereksinimi vardır. Ne yazın ne de onsuz çok eksik kalacağı eleştiri düşünceden, nesnel bakıştan, sorgulayan anlayıştan uzak kalınarak gereğince yapılabilecek işler değildir. Bu alanlardaki kişiler felsefeyi, bilim, siyasa, insanlık tarihini, tinbilimi (ruhbilim) en az bir yabancı dili bilmelidirler. Hele de günümüz daha düşük bir başarıyı kaldırmıyor. (Bunlar olmadığında ne mi olur? O ülke yazını şans sonucu bir iki kez başarılı görülmüş ama uzun soluklu olamamış kitaplarla dolar. Bu kitapların büyük oranda bir bölümü de para gücüyle, yetmedi sermayenin duyuru bombardımanı yoluyla çıkabilmişlerden oluşur.) Ne ki böylesine yetkin yazarlarımız, eleştirmenlerimiz geçmişte de azdı, şimdi daha da az… Sözkonusu üstün nitelikleri taşıyan yazar, eleştirmen, araştırmacı Tuncer Uçarol’u da 25 Ekim 2013 tarihinde, sabah suları yitirdik. Tuncer Uçarol herkese içten saygı gösteren, dingin, kendisiyle, çevresiyle barışık, çok incelikli, ölçülü, iyilik dolu bir insandı. Türkiye’nin en eski belli başlı süreli yayınlarında, onyıllar öncesinden başlayarak (1956’dan bu yana) yazılarını yayımladı. Varlık, Papirüs, Türk Dili, Yazko Somut, Soyut, Yazko Edebiyat, Hakimiyet Sanat, Saçak, Oluşum, Somut, Dost, Çağdaş Türk Dili, Edebiyat ve Eleştiri, Patika, Şiiri Özlüyorum, Yeni Biçem, Bahçe, Şiir Odası, Sincan İstasyonu, Mühür, Kurgu, Deliler Teknesi, Tersakan Toros bu dergilerden ilk usa gelenler. Ayrıca dergiler Uçarol’un en önemli inceleme konularından birini de oluşturdu. Bu konuda da kalıcı incelemeleri Uçarol yaptı, yayımladı. Edebiyat ve Eleştiri dergisindeki incelemesinde, süreli yayınlar üzerine araştırmaların yazıntoplumbilim (edebiyat sosyolojisi) yönünden yararlarına değindikten sonra saptadığına göre: 2 Mart 2002 tarihine kadar saptanan günümüz edebiyat dergilerinin sayısı 178’dir. Bunların Şubat 2002’de yaşamakta olanlarının sayısı ise 130’dur. Çıkmakta olan dergilerde, bir anda yaklaşık 3.120; bir yılda 18.720 imza yazmaktadır. 14 tanesinin alt başlıklarında yalnızca “şiir” sözcüğü geçiyor. Yaklaşık 50 dergide şiir en başlarda. (Uçarol, 2003: 94-113) Uçarol’un anılan çalışması bu alanda temel kaynak niteliğindedir. Uçarol tematik incelemelerin yararına inanırdı. Dergilerin sayılamasal tarihinin yanı sıra, edebiyatçıların doğum yerleri, şiirimizde noktalama imlerinin durumu, siyasal dönemler boyunca resmi yazışmalardaki dilsel değişim, işçi yazını gibi konularda özgün incelemeler yaptı. Onun yaklaşımının az çok bilinenleri, alışkın olunanları yinelemek yerine yeni bilgi ortaya koymak olduğu açıklıkla görülmektedir. Bu anlayışla yapılan çalışmaların ise diğer her tür işten daha yararlı olduğu söylenebilir. Uçarol’da somutlaşan bu tutum aynı zamanda ekin yaşamımızın bilgi çöllüğüne de bir tepkidir, bilinçli bir çabadır. Tuncer Uçarol günce yazınına da emek verdi. Türk yazınında oldukça sınırlı olan günce yazınının gelişmesine düzenli yazılarıyla önemli katkıda bulundu. Giderek günce eleştirileri, diğer deyimle günceler üzerine eleştiri yazıları, ayrıca şiir yapıtlarını odağa aldığı şiir eleştiri günceleri de yazdı. Hasan Varol 9 Ekim 2011 tarihli güncesinde “Tuncer Uçarol’un yazıları şiir yazmada bize hep kapı aralayan cinstendir. Şiiri anlamada, şiire okuyucu olarak girmede, şiiri ve şairi ile ilgili bir köprüyü hep kurageldi benim okuduklarımda. ‘Şiir seçmede 4 ölçüt’ başlığında bir yazısı var ki, benim burada yaptığım gibi o da geçmişte yayımlanan bir yazıdan yola çıkarak bu yazıyı oluşturmuş” diye yazar. Uçarol da Ramazan Teknikel’le söyleşisinde günce anlayışı üzerine bilgiler verir: “Benim şiir güncelerinde ise yaşamın sıcaklığı var. Örneğin Aytül’e (eşime) o sırada bir şey okumuşsam, o da ilginç bir şey söylemişse, onun sözleri de girebilir bu eleştirilere; ek bir yorum getirir… Gezilerimde hangi kente gidiyorsam oranın bir şairini okumak isterim. Otobüsten görünen doğa, otelden çıkıp dolaştığım kent sokakları da yorumlara yorum katar. Örneğin Azer Yaran’ın şiirlerini bir Karadeniz kıyıları gezisinde okumalısınız. O şiirleri orada daha orman, daha deniz görürsünüz. Gülten Akın’ın Sessiz Arka Bahçeleri’ni bir de İç Anadolu gezisinde okumalısınız. Nihat Ziyalan’ın son şiir kitaplarını mutlaka Adana’da, varsa Adana anılarınızla incelemeli, siz de Adanalı iseniz ışımalısınız. Ben “günce eleştiri” adını taktım bu çalışmalara. (…) Ben bu günce eleştirilere Mart 1977’de Soyut’ta Cemal Süreya’nın denemeleri üzerine başlamıştım. Ertesi ay Türk Dili’nde Muzaffer Buyrukçu’nun günceleri üstüne yazdım. Temmuz 1978’de de Oluşum’da Ceyhun Atuf Kansu’nun şiirleri üstüne… O yıllarda, Soyut’u da, sonra Somut’u da İstanbul’daki bir handa Sait Maden yönetirdi, onun altındaki katta Necati Tosuner Derinlik Yayınlarını yönetirdi (o yüzden evini bile satmıştı); Tosuner bu günce eleştirilerin özgün olduğunu söylemişti bana. Altı yedi yıl önce Hilmi Yavuz da; onun televizyondaki “Şiir Her Zaman…” izlencesinde söyleşmiştik, bu eleştiri yolunun okuyucuya eleştiriyi sevdireceğini söylemişti…” (Teknikel, 2011) Uçarol bu onyıllar içinde yazınımızın birçok usta adıyla söyleşiler yaptı. Necati Cumalı, Ali Püsküllüoğlu, Tomris Uyar bu adlara örnek olarak sayılabilir. Her yazısında, her çalışmasında alabildiğine nesneldir, özenlidir. Yargısını, eleştiri oklarını yöneltmekten çekinmez. Örneğin Necati Cumalıya, “Şiirde öyküye yatkın görünüyorsunuz” der. Necati Cumalı ise yanıtında bu yargıya karşı çıkmaz ama Orhan Veli ile olan aynı konudaki tartışmalarına değinir, özellikle kendisine yöneltildiğini düşünerek şaşırdığını belirtir: “Bakın, çok doğru bu. Benim şiirlerimde öykü kuruluşu vardır. Bunu bende mesela Orhan Veli daha ilk yıllarımda görmüş, kusur olarak altını çizmişti. Aramızda 1940 - 1941'lerde bu konuda sert bir tartışma da çıkmıştı. Oysa Orhan Veli'nin şiirinde de öyküler vardır. Nedense bana karşı çıktı.” Tuncer Uçarol aramızdan ayrılana dek, (yaşanan seçici kurul sorunlarına karşın) büyük bir başarıyla on yıl gerçekleştirdiği “Abdullah Baştürk İşçi Öyküleri Yarışması” ile köklü bir insanlık durumu olarak emek yazınına yeniden canlılık, saygınlık kazandırdı. Türk yazınının, güçlü dayanaklarından olan emek temalı yazın birikimiyle yeniden bağ kurmasını, buluşmasını sağladı. Öyküleri her yıl Genel İş Sendikası Yayınları arasında kitaplaştırdı. Uçarol’un büyük emekle hazırladığı Timsahın Ağzındaki Usta (2006), Kadın İşçiler (2007), Çocuk İşçiler (2007), Hüzün Dolu İşçi Öyküleri (2008), Sonu Mutlu Biten İşçi Öyküleri (2009)… Ve diğer kitaplarla kalıcılaştı, geleceğe ulaştı. Tuncer Uçarol şiirsel bir dille şunları yazar bu öyküler için: “Bu tür öykülerde böylece insan haklarına saygı bekleyen büyük bir kesim, güneşin altında sessizce duruyor gibi. Ama onların gözünden yazılmış kor bir toplumsal eleştiri, çömelmiş bir kırgınlık, alaysama dikeliyor. Arkada ise gizli bir şiddet, kızgınlık, öç duygusu yatıyor belki. Barış yatmıyor! Çünkü bu insanlar gerçekten giderek anamal’laşan dünyada / toplumda, hiç de barışı yaşamıyor. Aslan ağzında duran yalnızca bir ekmek davası, yalnızca yaşamda kalma savaşımı, bir koşuşturmadır gidiyor.” (İşçi Öyküleri 2004) “Yarışmanın amacı, yola çıkışı herkesçe biliniyor. Birçok edebiyatçı bazı aydınlar, 12 Eylül’den sonra yazılagelen bunaltı edebiyatı, aşk, büyü, lüks yaşam edebiyatları içinde işçimizin, öteki emekçilerin, yani çoğunluktaki insanlarımızın unutulduğundan söz ediyordu. Öykülerin bu koldan da yeniden yazılması, onların da yayımlanması, emekçiler, aydınlar, yöneticiler, işverenlerce onların yeniden okunmaya başlanması ülke sağlığı açısından gerekliydi…” (İşçi Öyküleri, Timsahın Ağzındaki Usta, 2005) Onun ayrıntılara, nesnelliğe verdiği önem birçok yazarca dillendirilmiş, övgüyle karşılanmıştır. Sadık Aslankara Cumhuriyet Kitap’taki yazısında, “Abdullah Baştürk İşçi Öyküleri Yarışması” öykülerinin kitaplarını ayrıntılarıyla işler, okura aktarır. Aslankara şunları yazar: “Tuncer Uçarol, seçkilerdeki örneklerin, toplumsal konumunu çıkarıp bunların öykücülüğümüzle ilişkileniş biçimine değiniyor: ‘Gerçekte her edebiyatçının bir yanında bir emekçi öyküsü uyuklar… 12 Eylül öncesi yüzyıllık edebiyatımıza şöyle bir bakarsak bu yönde epey yapıt olduğunu görürüz. Bugün de; son yirmi beş yılın saptırılmış kültür anlayışı içinde, insan haklarından yana olan o yaşanmışlıkların, iç sızılı derin gözlemlerin gönülden masaya konulup yazılması, yazılanların dergilerde gazetelerde yayımlanması, kitaplaştırılması beklenir…’ (…) Bütün bu öykülerde, işçiler aracılığıyla Türkiye coğrafyasının, siyasasının, sınıf hareketliliğinin, yaşama kültürünün, dilsel, dinsel, ahlaksal vb. yaklaşımların, tüm ekinsel tutumların, özlemlerle düşlerin izini sürebilmek olanaklı görünüyor. (…) Yıllardan bu yana işçi öykülerine verdiğiniz emek için size teşekkür borçluyuz Tuncer Uçarol. Nitekim kitaplar, pek çok yayınevinin kitaplarında göremeyeceğimiz bir özenle, en az yanlışla yayımlanmış… Siz Genelİş, siz de bu kitapları yayımladığınız için onur duyacaksınız hep! Yaa Abdullah Baştürk, gördünüz mü Usta, işçilerin öyküleriyle yaşamayı sürdürüyorsunuz hâlâ, ne güzel! (…) Uçarol, andığım bu kitaplara verdiği emek kadar değerlendirme sunuşlarındaki saptamalarıyla da dikkati çekiyor… Bunlara satır başlarıyla da olsa değinmek yararlı olacak: ‘Bence bu öykülerin yarısı yaşanmış… yarısı iç sızısı gözlemler.’ ‘(Ama) boynu bükük olmayan işçi serüvenleri de var.’ ‘Emekçi, yaşama derdinde. Yakaladığı mutluluklar bile, hüzünle, acıyla yamalı.’ ‘…Öykü kahramanlarımız yaptıkları işin keyfini de çıkaramıyor. Çalışmayı şöyle enine boyuna keyifle anlatan bir öykücüye rastlamadım.’ ‘Bunların çoğu düz anlatımlı öyküler ama olsun. Günümüzdeki önemli dergilerde, kitaplarda görülen çoğu öykü de gerçekte bu biçemde değil mi?’ ‘Belki de asıl önemli olan [‘düşlek öykü’, ‘geleceği gören öykü’dür,] duyumdaşlıktır.’” (Cumhuriyet Kitap, 16.6.2011, S. 1113) Ekmeğini kazandığı kamu denetçiliği (müfettiş) yaşamından kazandığı yeteneğin de etkisiyle yazın yaşamımıza onyıllarca örnek oldu, düzen getirdi. Çalakalem, dayanaksız yazılamayacağını gösterdi. Onun başarısının altında “Bunu ancak Tuncer Uçarol yapabilirdi” dedirten çalışma disiplini yatar. Uçarol, Yazar Ramazan Teknikel’le yaptığı söyleşide şunları söyler: “Evet, yazılarımda ayrıntıcıyım. Bu tanı, yazılarımın uzun olduğunu da içerir… 1969’da yeniden yazmaya başladığımda, en çok bildiğim alan olan şiirde, sadece araştırmalar yapmaya, inceleme, eleştiri yazmaya karar kılmıştım uzmanlığım hızla artsın diye... İstanbul/Ankara dergilerinde tutunmam için üstünde pek durulmamış konularda da yazmalıydım… Bir yandan da ben öğrenecektim… Bunlar hep ayrıntılarla ilgili. Mesleğim de bakanlık müfettişliği idi (1965-92). O da ayrıntılara dikkat etmeyi gerektiriyor. Orada yazdığım raporlar da uzundu. Özet yazmak çok önemli ama kaç kez özet yazmayı denedim, yeterli olmuyor. Ayrıntılı yazdığınızda / çalıştığınızda, çapraz denetimler yaptığınızda, gerçeği daha açık görüyor, gösteriyorsunuz… Özet yazılar (ve şiir) öyle değil! Onlar iki üç anlamlılığa açık. Yeterli bilgi sunmazlar. Ayrıntılı çalışmada ise açık vermemiş olursunuz; suçlanma olanağını da azaltırsınız… Ben küçük görünen eksikliklerin eleştirilmesini de önemserim. Çünkü onlardan epeycesi etkili uyarılar sağlar, düzen oluşturur. Bakanlık müfettişliğinde (şiir müfettişliğinde de) acele etmeden çalışmayı seviyorum. Özellikle şiir eleştirilerinde şiirin tadını duyamazsınız yoksa. En önemlisi; özellikle son yıllarda TBMM’de, gazete ve televizyonlarda, mahkemelerde yasa yorumları ülke çapında ne tartışmalar yaratıyor, biliyorsunuz. Yasa metinleri ilke olarak bire bir anlamlıdır, yanlış anlaşılmaya olanak tanımamalıdır. Ancak onlar bile farklı anlaşılabiliyor, kötü niyetli yorumlara yol açabiliyor, ülke karışıyor… ‘Şiirin yapısı’, felsefesi ise, çok anlamlılığı, yanardönerliği çok seviyor. Şiir için haydi haydi ayrıntılı çalışmak, olabildiğince çapraz denetimler yapmak, uzun yazmak da gerekiyor.” (Teknikel, 2011) Uçarol gerçek bir aydınlanmacıdır. Neyin yanında neyin karşısında olacağını iyi bilir. Deyim yerindeyse orta malı yaklaşımlara, moda anlayışlara pabuç bırakmaz. Düşüncelerinin dayanaklarını iyi kurmuştur. Bu anlayışının yansımalarını Türkçeyle, dille ilgili düşüncelerinde de bulmak olanaklıdır. Yine aynı güzel söyleşide arı Türkçe konusunda şunları söyler: “Arı Türkçe sözcüklerle yazarken onların yabancı kökenli karşılıklarını da ayraç içinde yazarım, öğrenilsin diye… Bu ara, bir özel kuruluş (dernek) olan Türk Dil Kurumu hem de Atatürk’ün “vasiyet”ine, bıraktığı İş Bankası kazanç paylarına bakılmaksızın 1985’te tümden devletleştirilip Osmanlıcacılar yönetimine aktarılınca, dilde arılaşma yazınımızda gevşemelere yol açtı. Böyle bir ortamda benim olabildiğince arı Türkçeyle yazma çabam da özgünlük izlenimi uyandırabilir bir ucundan… (…) Yazılarımda Türkçe sözcük kullanmaya ise elbette özen gösteriyorum. Her Türk edebiyatçısının ilk ev ödevi o. 1957-59’da (lise çağımızda) edebiyatçı arkadaşlarla Ataç’ı, onun Türkçedeki özleşme ataklarını, büyük sevgi, saygıyla izlerdik. Dilimize de büyük emekleri geçen sevgili Atatürk’ün kurduğu Türk Dil Kurumunun çabalarını da izler, arı Türkçeyle yazmaya çabalardık. Adana’da, sonra işte TDK’nin Türk Dili dergisinde öyle metinler yazdım hep. Şimdi TDK Osmanlılaştırılınca, gevşemek, bir edebiyatçı olarak Osmanlıca-İngilizce kırması yazılar yazmak utandırır beni… Türkçemizin XX. yüzyılda yeniden kuruluş döneminde, büyüdük biz… Bu savaşım yine ucun ucun sürüyor… İngilizce salgını şimdi de… Özellikle şairler İngilizce sözcükler kullanmaya daha eğilimliler de arı Türkçe sözcüklere gelince iş, onlar şiire gitmez gibi, yukarıdan bakıyorlar!.. Şairler, yazarlar, böyle bir dönemde dillerine geldiği gibi yazamazlar. Şiir, yazı da, zaten içinden geldiği gibi yazılmıyor. Öyle başlanıyor ama nice kâğıtlar yazılıp yazılıp atılıyor… Bu çaba, bir araç olan şiire gösteriliyor da, şiire amaç olan anadilimize neden gösterilmesin?.. Ataç’ın Ararken kitabında, yarına kalıp kalmamakla ilgili yazısında dediği gibi şunu düşünmeliyiz yazarken: ‘Dilin kuruluş çağında yaşamanın hoş bir yanı var. Yarının türkçesinde hepimizin, küçük büyük, birer payı olacağını biliyoruz, onun için seviniyoruz’… Benim üç Türkçe sözlüğüm, üç yazım kılavuzum, birkaç inceyazın (edebiyat) terimleri sözlüğüm, öz Türkçe sözlüklerim, bir büyük ansiklopedim var; en küçük duraksamalarda onlara bakarım. İki Osmanlıca sözlüğü, üç İngilizce sözlüğü, dört felsefe sözlüğü vd. raflarda bana bakar… Kavram araştırmasına inanırım... Türkçe sözcükleri, söz varlıklarımızı, bulup buluşturdukça, yazacağım konu biraz daha açılır gözümde. Onlarda şiir çekirdeği de görürüm: Şiirsel sözcüklerimiz, şiirsel kuş, çiçek, köy adları vardır... Konuşma Türkçesinin yaratıcılığını da yaşıyorum.” (Teknikel, 2011) Türkçenin yazar için değeri, varsıllığı; bilgisizlik kaynaklı sorunlar ancak bu değin özlü anlatılabilir. Görüldüğü gibi Uçarol diline, Türkçeye tutkun, gönülden, bilinçle bağlı bir yazardır. Uçarol’u anlatmak onun gibi özenli bir kaleme sahip olmayı gerektiriyor. Bir anma yazısının sınırları içinde kalan bu yazıyı yazarken, onun eşsiz sohbetini bir daha yaşayamayacak, bilgi dolu yazılarını okuyamayacak olmanın acısı içindeyiz. Tek umarımız unutulmaz dostluğumuz, anılarımız. Alçakgönüllü oluşuyla, öne çıkmadı. Her zaman özenle, işini en iyi yapan bir tutum içinde oldu. Onun çalışmaları, kişiliği, yazınımızdaki örnek işlevi üzerine yazılmalı, yazılacak da. Buna hiç kuşku yok. Kusursuzluk niteliği, Uçarol’un kitabının olmasını engelledi. Tasarladığı bir kitap çalışmasını yayım aşamasına yetiştiremedi. Ne ki o nitelikli kitap taslağı, dergi yazıları mutlaka yayımlanmalı, başta araştırmacılar olmak üzere okurlara toplu olarak ulaştırılmalıdır. Kaynaklar: Aslankara, Sadık, Kitaplar Adası, Cumhuriyet Kitap, 16.6.2011, S. 1113 Teknikel, Ramazan, “Tuncer Uçarol’la Ayrıntı, Kentsoyluluk ve Özgünlük Üzerine Konuşma”, Sincan İstasyonu der. S. 47, Temmuz 2011 (Ayrıca www.gercekedebiyat.com Uçarol, Tuncer “2004 Yılının Yeni Edebiyat Dergileri”, Edebiyat Yıllığı 2006, Kritik Yay. “2005 Yılının Yeni Edebiyat Dergileri”, Edebiyat Yıllığı 2006, Kritik Yay. “Günümüzdeki Edebiyat Dergileri (Genel Görünüm)”, Edebiyat ve Eleştiri derg., S. 67, 2003 İşçi Öyküleri 2004, Haz. Tuncer Uçarol, Genel İş Sendikası Yay. 2005 İşçi Öyküleri, Timsahın Ağzındaki Usta, Haz. Tuncer Uçarol, Genel İş Sendikası Yay. 2005 Günay Güner Gerçekedebiyat.com
YORUMLAR