Son Dakika



Yıl, 1953. Sait Faik ciddi biçimde hastalanmıştı. Biz arkadaşları olarak ziyaretine gittik ve ona Fransa'ya gitmesini, okuduğu üniversitenin tıp hocalarına başvurmasını, onların yardımıyla iyileşebileceğini önerdik. O da bizi dinledi, Fransa'ya gidip tedavi olmaya karar verdi.

Birkaç gün sonra Sait'i Karaköy rıhtımından vapura bindirdik. Vapur kalktı, alkışlarımız arasında Sait bize güverteden el salladı. Vapur, Marmara'da, ufka doğru yol aldı.

Rıhtımdaki arkadaşlar aramız bir karar aldık: Ertesi gün Çiçek Pasajı'nda buluşup Sait'in sağlığı için kadeh kaldıracaktık.

Ertesi akşam buluştuk.

Sait'in iyileşip aramıza dönmesi dileğiyle kadehlerimizi kaldırdık. 

Herkes onu seviyor, iyileşip dönmesini canu gönülden diliyordu.

Dakikalar ilerledikçe masada söz dönüp dolaşıyor, hep Sait'e geliyordu.

Derken bir an, kapıda biri belirdi.

Hepimiz dönüp kapıdaki adama baktık şaşkınlıkla. 

Hayal mi görüyorduk, gerçek miydi bu?

Kapıda duran adam, vapura bindirip yolcu ettiğimiz Sait Faik'ti.

Soru dolu bakışlarımız üzerinde, masaya yaklaştı.

"Gidemedim yahu!" diye açıkladı. "Marmara'ya girince içime bir hasret düştü. İstanbul'dan, sizlerden ayrılamayacağımı düşündüm.

Vapur Çanakkale'ye geldiğinde indim. Bir taksiye atladım. Ver elini İstanbul...”

 

Gercekedebiyat.com

ÖNCEKİ HABER

BENZER İÇERİKLER

YORUMLAR

Yorum Yaz

Kişisel bilgileriniz paylaşılmayacaktır. Yorumunuz onaylandıktan sonra adınız ve yorumunuz görüntülenecektir. (*)

REKLAM

ÜCRETSİZ ABONE OL

REKLAM