Rüzgâr / Erdinç Gültekin
Hava kararıyor, camilerden birbiri ardına ezan sesleri yükseliyordu.
“Bu ne deli rüzgâr böyle?”
Hava kararıyor, camilerden birbiri ardına ezan sesleri yükseliyordu.
“Rüzgâr canını yakıyorsa, bunun tek suçlusu benim.” dedim, burnumu çekerek.
“Anlamadım?”
“Şu kotu giydiğim gün rüzgâr sert eser, merhametsizleşir.”
“Keşke başka bir şey giyseydin.”
“Temiz tek pantolonum bu, ötekiler sabırsızlıkla yıkanacakları günü bekliyor. E ne yaparsın gurbet hali.”
Gülmeye başladı Esenay. Bir şeyler söyleyecekti ki; önümüze düşen, boz rengi kirli, iri köpeğin yorgun havlayışıyla küçük bir çığlık attı. Sağ yanımdan sol yanıma aktı. Koluma girdi.
“Köpeklerden nefret ederim, korkarım.”
“Korkma ben o köpeği tanıyorum.”
“Arkadaşım deme sakın. Yoksa arkadaşın mıydı? Boşuna korktum desene.”
“Yani zararsızdır demek istiyorum. Efendi köpektir.”
G Alışveriş Merkezi karşımızda yükseliyordu. Esenay, rüzgâr bağırdıkça daha bir sarıldığı kolumu okşar gibi hafif hafif mıncıklıyor, bu yaptığı uyanmama ve güçlükle yürümeme neden oluyordu. Neyse ki kalabalığa girdiğimizde kolumdan çıkmış, pardösüme bel bağlamaktan kurtulmuştum. Önümüzde el arabamız binlerce çeşit ürünün arasında yürürken, çok değil, bir saat sonrasını düşünmekten kendini alamayan, bir an önce ayaklanmak isteyen erkeliğime ilkokul çocuğuymuş gibi nasihatler vermeye başlamıştım. “Henüz ikinci buluşmanız, çok aceleci gözükmen hoş olmaz. Kız zaten isterik. Bırak ilk adımı o atsın. Böylelikle karşı tarafa güven vermiş olursun. Hem sen ona konuk olacaksın. Az çekingen davran, öyle gözük.”
“Hey niye duymuyorsun?”
Kendimin bile anlamadığı bir şeyler mırıldandım. Sonra burnumu çektim.
“Mantı diyorum. Hazır mantı sever misin?”
“Soğuktan sıcak ortama girince mayıştım biraz. Kusura bakma. Tabi severim, çok severim mantıyı.”
“Öyleyse yoğurt da alalım” dedi, gülümseyerek.
Aslında fena kıza benzemiyor. Fakat cicimli günlere aldanmamalı. Elbet makul gözükmeye çalışacak.
“Botunun bağı çözülmüş, dikkat et.”
Çömeldim. Bağı çözüp tekrar sıkı sıkı bağlarken, bakışlarım Esenay’ın kalçasına dokundu. Yuvarlaklığı, sıkılığı kaban altından bile belli olan bu muhteşem kalçaya, çok değil bir saat sonra dokunacaktım.
Bu gece gurbette öğrenci olmanın tadını çıkaracağız Esenay. Biliyorum benden pek bir şey anlamayacaksın. Küçük memleketinde sevgili babacığın, karanlık çöktü mü seni bakkala bile göndermezdi öyle değil mi? Ama şimdi küçük memleketinden çok uzaklarda, özgürsün. Kalçanı bu dönem ben sıkacağım.
Esenay, sende toprağımın tüm kızları gibi içten pazarlıklı büyüdün. Baban seninle bir kez olsun konuşmadı. Annen ise canını sıktı durdu. Ailen bu iletişimsizliği gelenek görüp, sana gerekeni verdiklerini sandı. Sen ise hep içine attın. Ama bu gece ailene bir cevap vereceksin. Bu cevap ancak bir erkek aracılığıyla verilebilir. O erkek ben ya da başkası senin için önemli değil aslında. Yarın okulu bıraksam, üzüntün kaç gün sürer acaba? Merak etme Esenay, bu ikiyüzlü ilişkinin yürümesi için elimden geleni yapacağım.
“Esenay! Esenay?”
Esenay, sonunda karar verip eline aldığı yoğurdu elime tutuşturuyor. Çılgın bir sevişme, koklaşma. Kim bu kız? Kim bu oğlan? Esenay anlatıyor, soruyor, cevaplıyor, selam söylüyor. Dakikalar geçiyor. Ben buradayım der gibi kabarıyorum. Gırtlağımdan çıkmamış sesler çıkarıyorum. Esenay duymuyor. Esenay bol bol selam gönderiyor. Serap nasıl iyi mi? diye soruyor. Serap’ı çok özlemiş Esenay. Yaşamım boyunca görülmemeye, duyulmamaya çalışan ben, Esenay’ın beni arkadaşlarına tanıtması için kabardıkça kabarıyorum. Peynir dolabının ardında dikilen işçi acıyarak beni süzüyor sanki. Elimdeki yoğurdun son kullanma tarihini okuyorum. Dolaptaki diğer yoğurtların fiyatlarını okuyorum. Kaç dakika geçti bilmiyorum. Yürümeliyim. Evet, evet yürümeliyim. Ürünlerin fiyatlarını okuya okuya yürüyorum. Evet uzaklaşıyorum. Ardımdan bir ses bekleyerek uzaklaşıyorum. Beklediğim sesin artık bana yetişemeyeceğinden emin olmuş olacağım ki; tatlı bir acı yüreğimin kapısını aralıyor, yerini bulup oturuyor. Çıkış kapısına yakın elimdeki yoğurdu güvenlik görevlisinin eline tutuşturuyorum. Görevlinin gözleri şaşkın şaşkın üzerimde geziniyor. Çok değil bir saat sonra okşayıp sıkacağım bir kalçaydı Esenay. Esenay’ı G Alışveriş Merkezinde bırakıp rüzgâra karışıyorum.
Erdinç Gültekin
Gercekedebiyat.com
YORUMLAR