İLK MUKAVELE

“Sirkeci’de bir otele sazımı koydum, iş aramaya başladım dükkan dükkan, bulamadım. Acıkmışım herhalki bu defa karın tokluğuna iş aramaya başladım, karın tokluğuna da iş bulamadım inan. Doğu İşhanı imiş, en üst katında Şençalar Plak yazıyor. Başka da ümidim kalmadı. Gramofon devriydi, ‘Niçin geldin?’ dediler, ‘Saz çalarım’ dedim. Orada bir bozlak çaldım ben. Bana bir kağıt getirdiler, ‘türkü okuyacağın için şurayı imzala’ dediler. ‘Plak başına sana 25 kuruş vereceğiz’ dediler. Ben 25’i 30’u değil, açlığım var, imzaladım mukaveleyi.”

Neşet Ertaş

 

İLK SAHNE

“Kadri Şençalar geldi sonra, nur içinde yatsın. Bize aynı havayı çal dediler. ‘Neden garip garip ötersin bülbül’ deyi, babamın bir bozlağıydı, onu çaldım. Kadri Şençalar ağladı, yanıma geldi, nerelisin, nereden gelip nereye gidiyorsun dedi, halimi sordu, anlattım. Benim elimden tuttu, aldı Beyoğlu Saz’a götürdü, pavyonmuş orası. ‘Size bir garip getirdim’ dedi. Sahneye çıktım garip bülbülü bozlağını çalıyorum. Konuşmuş orada müdürle, öğlen yemeğimi, akşam yemeğimi orada yiyeceğim, orada akşam da bir saz çalacağım, bana 7,5 lira para verecek. Elimden tuttu, Ağa Camii’nin sokağındaki tuvalete kadar götürüp gösterdi, okuman yazman var mı dedi, buralara iyi bak dedi.”

 ALMANYA

“Türkülerim rağbet görünce, Almanya’da Türkola adlı bir şirket beni istedi. Mukavelem var, plak okuyamam, gitmem dedim. TRT’den arkadaşlar dediler ki ‘biz Almanya’ya gideceğiz, orada konserler vereceğiz, plak da okuyacağız, kazandığımızı paylaşıp geleceğiz’ dediler. ‘Konser olabilir ama plak okuyamam’ dedim. Gitmek istemedim aslında ama bana dediler ki ‘seni biz radyoya aldırdık’. Bir nevi zor koştular, ‘peki’ dedik. Benim arabam var ama ehliyetim yok, C.A. kullanıyor. Almanya’ya vardık, stüdyoya koydular bizi, plak okumaya, konser filan yok. Oku bakalım hadi 1,2,3,4,5,6,7 yok devam, hadi 11, 12, 13, 15, 20 plağa yakın plak okuttular.”

 

BOZKIRIN TEZENESİ

“Almanya’da arkadaşlarım kendi aralarında kavga ettiler. İkisi önden gitti. Şoförümdü C.A, o da gitti. Arabanın kaçıncı vitesi olduğunu bilmem. Bir yere taktım, yola düştüm. Nihayet otobana çıkınca rahatladım. O.Ö yanıma bindi. İki yol çıktı, acaba hangisine gittiler, bu yol daha işlek dedi, yürüdük. Yağmur da yağıyor, birden bana Neşet dikkat et deyince, zaten ben acemiyim, virajdan araba çıkmış geliyor, direksiyonu fazla kırmışım önünü kurtardım, sol arka tekerden vurdu bizi uçurdu çamura, burunsuz bir Yogoslav arabası. Polis geldi, ikimizi 15 gün pansiyonda tuttu, Yugoslavya’daki Türk konsolosluğuna mektup yazdı O.Ö telgraf çekti, yanıt gelmedi. Osman’ı bıraktılar. Mahkeme şimdiye kadar kimliğin belli olmadı, sana 3 ay hapis cezası veriyoruz dedi. Beni hapishaneye götürdüler. Adresi belli değil, bir kitap geldi bana. Üstünde ‘Bozkırın tezenesine geçmiş olsun’ yazıyor, Yaşar Kemal’in bir kitabı, kim gönderdi, adı soyadı, adresi yok.”

MAHSUNİ

“Mahsuni bizden çok sonra Ankara’ya geldi. Plağını duyduk, beğendik, etkiledi bizi, ‘Acı doktor bak bebeğe’ ile. Görüştüğümüzde o da bizi dinliyordu. Bir televizyon programında şöyle demiştim: ‘Bir yolculuk esnasında bir araya geldik, giderken iki yol geldi önümüze. Biri hak yolu, biri gönül yoluydu dedim. O hak yolunu, ben gönül yolunu seçtim.’ Haksızlıkları o da görüyordu, ben de görüyordum. Ama o kavgacıydı diyeyim, ben gönülcüydüm. O kavgayı tercih etti, ben gönülü.”

AYNI GÖRÜŞTEYDİK

“O da başından beri öyleydi. Bizlerin de öyle olmasını düşündü, ben kendi görüşümden şaşmadım. Üstü kapalı beni eleştirdi de o türkülerinde. Ben bir taraf olmadım, o bir taraf oldu. Yaşamım içinde aynı görüşte olduğum kişi Mahsuni’ydi. Aynı bedeni taşıyoruz insanoğlu olarak ama içinde ayrı ayrı ruhlarız. Bu pencerede sen kendine göre görürsün, ben kendime göre görürüm. Manen bu yönde bir kavgamız. Eşitsizliğe karşı, fakir fukaraların ezilmişliğine karşı bire birdik Mahsuni ile. Eskişehir’de, Almanya’da konser verdik, aynı sahneyi sadece onunla paylaştım.

MUSA EROĞLU'NA KIZ KAÇIRMA

“4-5 yıl Anadoluyu il, ilçe, bucaklara kadar dolaştık. Gittiğimiz her sinema salonu doluyordu. İki tana Konya oynayan kız, bir türkü söyleyen kız, iki komedyen ve ben, türkü söyleyen kıza üç dört sazcı çalardı. Bu sazcılardan biri Musa Eroğlu’ymuş. Konya oynayanlara Konya çalıyor, türkü okuyanlara türkü çalıyor, böylece Musa ile bir araya gelmiş olduk. Musa’nın sazı dikkatimi çekti. Memlekette bir sevdiği varmış, bırakmış gelmiş. Akıl verdim buna, madem birbirinizi seviyorsunuz haber sal oraya, ben de dedim sana bir cip tutayım, köyün gediğinde bekle, al gel dedim. Böylece Musa’yı gönderdim, Musa hanımını aldı geldi Ankara’ya. Ankara’da evini kurdu.”

DEDELER

“Dedeler gelirdi köyümüze. Yanında sazı olan olurdu olmayan olurdu. Dedeler insanlar bir araya geldiğinde küsleri barıştırır, birbiriyle kardeş ederdi. Tuzumuz, ekmeğimiz ortak. Senin yoksa benim var, paylaşacağız. Kim kime kusur yapmışsa ona ceza verirlerdi. Dar dediğimiz meydana dikilirdi kusur eden ve kusur edilen. Kusurlu olana ceza verirlerdi, ceza da nedir; durumuna göre bir tavuk keserdi.”

NEDEN OY KULLANMADI

“Hiç oy kullanmadım. İlk oy vermeye giderken de yarı yoldan döndüm. Kendimce bir partiyi yakın buldum. Bir lideri halk düşüncesi olduğu için, gideyim ona rey vereyim dedim. Giderken kimse bunu bilmiyor, ben bu partiye reyi verirsem, öbürlerine içten içe ayrımcılık yapmış olacağım dedim. Peki rey vermezsem ne yaparım, bu ayrımcılık sıkıntısından kurtulmuş olurum. Döndüm geri geldim. Daha da rey vermedim, bundan böyle de vermem.”

ECEVİT

“Bütün liderlere saygım var. Ama halk düşüncesinde, ezilmiş halklar düşüncesinde olan, bunlar için çaba sarfeden, bağırıp çağıran insan olarak, hatta kendini de hep öyle görüp bildiğimiz gibi benim de kendime yakın hissettiğim bir lider; bu Ecevit idi. Ben onun partisine rey vermeye gidiyordum. O sırrımı da ilk defa açıklamış oldum. Bu fakir fukaraları düşünen. Hiçbir taraf olmadım, benim tarafım fakir, fukaradır. Onlar ne taraftaysa ben o taraftayım.”

ATATÜRKÜMÜZ

“Medeniyet bence en üst bir birleşim yeridir. Atatürk’ümüz medeniyet ışığını yaktı. Medeni insan, karşısındakine saygı duyan insan, kendisine de saygı duyan insan demektir. Kendisine saygı duyan insan kendini bilen insandır, kendini bilen insan elin aklıyla gezmez, kendi aklı, kendi mantığı ile yürüyen insandır. Bu okumayla da olur, kendi kendini tanımayla da. Atatürk’ümüzün medeniyet ışığı sönmesin isterim. Kadın-erkek eşitliğini tanıdığı için de saygı duyuyorum ona. Avrupa’da gördüm ki; kadın erkekten güç olarak zayıf olduğu için kadına erkekten daha fazla hak tanınmış. Şurada 40 tane erkek, bir kadın, bir olay olsa, polis kadına sorar, çünkü kadın doğru söylüyor.”