Naciye Teyzem / Sami Günal
Bir yeğenin, ağıt figana kapılmadan halaya sevgi dolu hüzünlü vedası.
Aslında o benim halamdır. Doğaldır ki toplum içerisinde onun çocukları bendenizi dayımın oğlu diye takdim ederler. Ben de onları halamın çocukları diye tanıtırım. Teyze başımın daha bir sıcaklığından mıdır nedir halama hep teyze diye hitap etmişimdir. Annesi olan büyük halama da böyle hitap ederdim. Belki de ana başından da akraba oluşumuzdandır. Üniversite için gurbete çıktığımın ilk günlerinde bir daha doğduğum yurduma varamayacağımın ürpertisini yaşarken (Gerçekten çok üzülürdüm ki öyle de oldu.) Nazire teyzemin (Büyük hala) yanına vardığımda kendime gelirdim. Nazire teyzem, Ankara günlerimin sıla hasretini gideren sıcak bir kucaktı benim için. Onun dizinin dibinde oturmayı pek severdim. İçim ısınırdı. Naciye teyzemi ilk çocukluk zihnime kaydettiğim hatırlama hâlim bir kına türküsü eşliğindeki oyunuyladır. “Maydanoz Bacı” nakaratlı bir oyun havasıydı. İlginçtir ki internete baktım öyle bir türkü kaydı bulamadım. Demek ki tüm folklorik külliyatımız kayıtlı değilmiş. Kim bilir daha kayıp olan ne hazinelerimiz vardır. Küçük halamın kınasıydı. Kızevi olan büyük evlikteki kına gecesinde başına tülbentten örtü salmış hâlde yere eğik şekliyle “Maydanoz Bacı” eşliğinde oyun oynayarak dış kapıdan evliğe giriyordu Naciye teyzem. Yaşamın diyalektiği ki ölümle yaşam (düğün) yan yana. Naciye teyzemi bu sefer de aynı evliğe başka ritüel içerisinde girerken hatırlıyorum. O evliğin sahibi olan Rıza emmimin genç yaştaki ölümünde Maydanoz Bacı’nın yerini ağıtlar almıştı. Naciye teyzem bir Cumhuriyet öğretmeniydi. Altını çiziyorum ki evet, tam bir cumhuriyet kadınıydı. Cumhuriyet’in ona bahşettiği eşit yurttaşlık-insan hakkı çerçevesinde gerek sosyal hayat içerisinde gerekse geleneksel aile hayatı içerisinde erkeklerle aynı meclisi paylaşır, hatta baskın karakter olarak fikir beyan eder, yönlendirici olurdu. Bu hâli beni çok cezbetmiştir. Kaldı ki bizim tüm aile kadınlarımız öyledir. Nitekim emekli olduktan sonra köşesine çekilmedi. İnsan Haklar alanında şube başkanlığı seviyesinde çalışmaları oldu. Bir de ilk sigara içen kadınlarımızdandı. Geleneksel kültürün o zamanki küçük bir çocuğu olarak tıpkı otomobil kullanan kadınları seyrettiğimiz gibi bana bu yönüyle de ilginç gelirdi Naciye teyzem. Sosyal algı içerisinde eşi Halit emmiden daha önde daha bir ilerici kimlik sahibiydi. Halit emmi de bir Cumhuriyet öğretmeni-yurttaşı bilincindedir. Naciye teyzemin bu aktif kimliğine karşı bariz bir kıskançlık gösterdiği vaki değildir. Ama aşk olsun ki Naciye teyzem algı şımarıklığına kapılsın da eşiyle arasını bozmuş olsun. Aksine onu hep yüceltmiştir. Şimdiki nispi toplumsal cehalet karşısında tanımlayabilirim ki tam bir özgüven gurusuydu. Geleneksel kültür içerisindeki biz çocukların, büyüklerimiz tarafından meclis içinde ayakaltlarında bulunmamız pek istenmezken Naciye teyzem biz yaştaki Ümit’ini özellikle çağırıp “Oğlum, bu konuda sen ne düşünüyorsun?” diye söz hakkı vererek onun özgüveninin yüksek derecede oluşmasının yollarını döşerdi. Bu eğiticiliği imrenmeyle karışık dikkatimi çok çekerdi o çocuk yaşlarımda. Kızlara karşı da öyleydi ama zamanın egemen anlayışını unutmadan geleneksel kültür içerisinde oğlan çocuğuna karşı daha bir pozitif ayrımcılık gözetirdi, demeye kalkışmam kadı kızına kusur sayılmaz. Ondandır ki Ümit’in girişkenliği aşırı gelişkindir. Kızlar da paylarını ziyadesiyle almışlardır. Kızları Begoş’um daha bir bürokratik girişimcilik çizgisinde yürürken Niloş’umun “kız başıyla” ticari girişimcilik becerisini hep takdir etmişimdir. İşte bu Naciye teyzem dimağlarda haz bırakan tüm “annem” şarkılarını ziyadesiyle hak etmiş bir kadındır. Beni biraz asi biraz… hadi söyleyeyim delidolu bulmakla birlikte dinlenilir akılda görürdü. Çok güldürdüğümü de anımsıyorum. Kızdığı da olurdu. Kızdığında en ağır sözü “eşek herifler” idi. İlginçtir son ziyaretine gittiğimde tam vedalaşırken Alzheimer hastalığından mütevellit anımsama merkezi çökmüşken bile ne dediysem ya da geçmişte anlık ne nüksettiyse bana bir kızdı ki eşek herif diyebildi mi şimdi de ben unuttum. (Zira şu günlerde unutkanlık muayenelerine girip çıkışlarım var.) Benim için hüzünlü bir ziyaret oldu. Bir zamanların hüküm kesen o dev kadını o melun hastalık yüzünden hareketsiz bir canlı olarak karşımda duruyordu. Tüm bilinç ve hafızası silinmişti. Eşi ve çocukları da dâhil olmak üzere beni de tanımıyordu. Bu hastalık pençesinde dış kapıya dahi çıkamayan bilincini yitirmiş bir yatak hastasıydı o artık. Dünya boş imiş lafı var ya zihninize mıh gibi çakılıyor. Bütün hırslar niye ki dedirtiyordu. A dostlar, o melun anlar geldiğinde bilinç olmadıktan sonra dünya malının sizin olması için harcadığınız zamanın boş olup olmadığını da anlayamayacaksınız. Nazire teyzemin sıcaklığını nasıl unutamadıysak dimağımızda bıraktığın izlerle seni de unutamayacağız Naciye teyzem! Eski kafalıyım! Benliğimi bezeyen eskiler eksildikçe yalnızlaşarak tükeniyorum. Biz gelesiye kadar eşek herifler, demeyi eksik etmeyesin küçük dev kadın! Sami Günal
Gerçekedebiyat.com
YORUMLAR