Münip Özben / A. Celal Binzet
Yaşamın en temel özelliği hep sürüp gitmesidir. Hangi ortam ve koşullarda olursa olsun, dirençle ileri doğru akıp büyümesi kaçınılmaz bir gerçekliktir.
Bu bağlamda insanın her tür edimi, sözkonusu gerçekliğin üzerine eklenmiş ikincil bir öğe olarak karşımıza çıkar.
Ancak öyle durumlar vardır ki, bu iki temel öğenin sıralamasında öncelik değişikliği olabilmektedir. Böylelikle doğrudan yaşamın kendisiyle, ona ilintilenen edimler aynı ölçüde değer kazanarak birbirini bütünleyici bir yapıya dönüşmektedir.
İnsani sıradanlıktan kurtaran da bu tür yönelişlere sahip olmasıdır. Belirtmeye gerek yok, vurgulanan yön insanın boyutuyla yakından ilgilidir.
Buna bağlı olarak ortaya çıkan sürekli etkileşiminin dinamizmini , kişiliğin izdüşümü saymak yanlış bir yargı sayılmamalıdır.
Bu genel çerçeve içinde, bir yanıyla geçmişe bağlı geleneksellik dururken, diğer yanda yaşanan anın geçiciliğine eşdeğer bir anlayış yer alıyor.
Münip Özben'in resimlerine bu çelişik düşüncelerle eğilmek, onun sanatını anlamamıza daha çok yardımcı olacaktır.
35 yıllık sanatsal yaşamına ilişkin yapıtlarını bir yıl arayla iki ayrı galeride sergileyen (Talih Kuşu Sanat Galerisi 1993, Galeri Soyut 1994) sanatçı, geçmişiyle bir tür hesaplaşmanın çabası içinde gibidir. Zeki Kocamemi atölyesini 1957'de bitiren Münip Özben'in ilk dönem çalışmaları Yapısalcı (Konstrüktivist) bir anlayışın izlerini taşır.
Dönemin genel havasına uyan çıplak figür düzenlemeleri ve ölü doğalar sıralamada hemen göze çarpan konulardır. Daha geniş bir perspektif içinde değerlendirmek gerekirse, Özben'in sanat yaşamı, toplumcu gerçekçi anlayışta dönüşümlerin yeniden ortaya çıktığı döneme denk düşer. Bir kez bu dönem toplumsal çalkantılarının en yoğun olduğu bir zaman dilimidir.
Sanatçı da söz konusu olaylardan payına düşeni alarak sorunu, kendi iç dünyasına eğilmekte bulacaktır. Ancak başlangıçtaki katı kompozisyon anlayışı giderek daha özgür renk ve biçim arayışlarına yerini bırakacaktır.
Bilindiği gibi toplumcu gerçekçi anlayıştaki sanatçılar 1940 ve '50'li yıllarda Non-figüratif sanata yönelmişlerdir.
Ülkenin soğuk savaş ortamında bulunmasının bu olaydaki etkisi yadsınamaz. 1960 sonrası ise toplumun görece daha öz-gürleştiği bir dönemdir. Yeni düzenlemelerin yarattığı ortamda figüratif anlayış, bir kez daha sanatçıların yöneldiği bir biçem olarak karşımıza çıkar. Özben'in sanatsal çıkış ve dönüşümünü incelerken, toplumdaki değişimleri anımsamak, olayların açıklanması bakımından daha- iyi sonuçlara ulaşmamızı sağlayacaktır.
Figür-mekan ilişkisinin çözümlenmesi yolunda hayli başarılı olan ilk dönem yapıtlar, bir anlamda anılan akımın Tatlin'le başlayan serüveninin Hoffman 've Zeki Kocamemi'den geçerek Ankara'ya ulaşan örnekleri gibidir. Bireysel açıdan bir aktarma biçiminde yorumlanabilecek bu hareket, sanatın, zaman içindeki yayılmacı yapısını gözler önüne sermesi bakımından ilginçtir. Her gelişmede olduğu gibi sanatçının 35 yıllık sanat çizgisinde değişimler göstermesi son derece doğal karşılanmalıdır.
Bu bağlamdaki son iki serginin retrospektif bir özellik taşıdığını söylemek konuya bakışımızı daha da netleştirebilir.
Gerçekten, Özben'in yakın tarihli çalışmalarındaki anlayış, öncekilere göre daha özgür renk ve biçimlerle kendini ele veriyor. Kimi zaman Mevleviler, Balerinler gibi özel konulara yönelse de gündelik yaşama girmiş sıradan mekan ve nesneler, sanatçının çoğunlukla tuvalin yansıttığı konular arasında geliyor. Bunlarda çevreye karşı duyarlı bir sanatçı kimliğinin izlerini seçmek hiç te zor değil.
Yer yer savrukça vurulmuş izlenimini veren fırça darbeleri, aslında sıkı bir disiplinle kazanılmış sanatsal yetkinliğin üzerine yapılanmış duygusal bir kişiliğin ortaya çıkmasıyla açıklanabilir kanımca. Bu yargıya kolayca varmıyorum çünkü, Münip Özben, günlük yaşamının sanata yönelik kesiminde, önceden planlanmış bir çerçeve içinde hareket etmeyi seviyor. Sanatımızla ilgili belgeleri titizlikle toplayıp koruması anılan yönlerinden yalnızca birisidir. Bu çabasını küçümsemeden, Özben'in esas kalıcı yanının resimleri olduğunu söylemeliyiz.
Çünkü, Akademi kökenli olduğu halde, resim sanatında 'Ankara çevresini temsil eden bir isim olarak Münip Özben'i vurgulamak gerekecektir.
A. Celal Binzet
(Sanat Çevresi 192 . Sayı Ekim 1994)
YORUMLAR