Laurel ve Hardy filmi / Özlem Kalkan
Daha isimlerini duyarken yüzünüze yayılan gülümsemenin kahkahaya evrilmesine şaşırmıyorum. Stan Laurel ve Oliver Hardy'nin bunu başardığı ilk insanlar değilsiniz ki ben kaçıncı kuşak olduğumu sayamıyorum. Burada zayıf ve sakar olan ağlak Stan ile Şişman ve çokbilmiş sürekli diğerini azarlayan Oliver'nin efsane olmasını sağlayan şey doğallıkları ve olağanüstü yetenekleriydi şüphesiz. Film, 1937 yılında Hollywood'da meşhur ''İn way out West'' filminin setinde başlıyor. İkili kariyerlerinde güldürmenin zirvesine çıkmıştır; ama gerçekler öyle değildir. Hollywood ve yapımcılar birer vampir gibi kan emmekte ve dünyayı güldüren ikili maddi sorunlarla baş etmeye çalışmaktadırlar.
Çünkü bu adamlar siyah beyaz cızırtılı televizyonlardan bana dokunmaya başladığında ağzımda emzik vardı diye hatırlıyorum.
Çünkü bu adamların çektiği 102 filmin başlangıç hik?yesi belki Cumhuriyetimizden de eski.
Çünkü bu adamların yaptıkları iş asla zamana ve jenerasyonlara yenik düşmeyen türden.
Çünkü'leri daha çoğaltabilirim ama gerek yok, filme geçmek istiyorum.
2018 yapımı Jon S. Baird imzalı filmi 18.50 seansında izledim.
1890 doğumlu İngiliz Stan ve 1892 doğumlu Amerikalı Oliver'ın hik?yeleri 1910'larda sessiz sinema ile bireysel olarak başlamış. 1926 yılı itibariyle birlikte çalışmaya başlamışlar. Radyo ile başlayan Situation Comedy yani bildik ev ve iş yeri gibi mekanlarda geçen olayların komiğini çıkararak seyirciyi güldürme durumu, karakter çatışması ile aktarılır.
Yapılan sözleşmeler, aradıkları hakla örtüşmemekte, bu hak arayışı, kendilerini sömüren ve ceplerine milyonları indiren yapımcıların ikilinin arasına kısa süreli bir ayrılığın girmesine bile neden olur. Bu belki de hayatlarında unutamayacakları kadar acı bir deneyimin ve iş birlikteliğine koşut geliştirilen dostluklarının da yıllar sonra masaya yatırılmasını gerektirecek bir duruma yol açar. Sakar ve aptal olarak karakterize edilen zayıf Stan çekilen 102 filmin bizzat senaristi ve kafa yoranı, ter akıtanıdır. Film Stan'ın ikilinin onurunu koruma uğruna var olma savaşını ve fedakarlığını çok iyi anlatmış.
Yıl artık 1953'tür ve ikili yaşlanmış bir parça gözden düşmüş gibi görünse de sadece Amerika'da değil tüm dünyada tanınmaktadırlar.
Ama Hollywood acımasızdır, sömürü her gün yeniden kendini üretmekte ve sömürülecek yeni şöhretler ortaya çıkmaktadır. İngiltere'yi kapsayacak, fakat ucuz otel ve üçüncü sınıf, yarı yarıya dolu tiyatro salonlarına razı olmak şartı ile kabul ettikleri turneye mecburdurlar. Parasal sıkıntı tavandır! Stan durmaksızın kendilerini yeniden zirveye çıkaracağını umduğu ve gece gündüz emek verdiği senaryosu için paraya ihtiyaç duymaktadır. Telefona çıkmayan yapımcılar, yalan söyleyen organizatörlerin yanında Oliver'ın kalp yetmezliği de cabasıdır. Doktor sahneyi yasaklar. Fakat kural belli ve bilindiktir: ''Show Must Go On''.
Film aslında ikilinin meşhur komik sahnelerini yer yer serpiştirerek kahkahaya boğarken gerideki dramı ile bir o kadar da ağlattı diyebilirim.
Sahnede birbirlerini aradıkları, çarpışmadan ve birbirlerini görmeden ama birbirlerinin yanından kıl payı geçerek yaptıkları mizah, meşhur dansları ve sahne arkasında kalp krizi geçirirken ayakta kalmaya çalışan Oli ile arkadaşı için endişe duyan Stan'ın oyunu filmin zirvesi!
Bu zirveye İrlandalı iki dev aktör Steve Coogan (Stan) ve John Reilly inanılmaz katkı yapıyor. Çünkü onları gerçeğinden ayırmak neredeyse imkansız!
Kısa süreli de olsa ayrılık yaşayan ikili aslında 1957'de Oliver'ın ölümüne dek hep birlikte kalmış ve üretmişler. Stan'in ölümü 1965, yani Oli'den tam 8 yıl sonra. İşte trajedi ve gözyaşı tam da burada;
Stan, Oliver'dan sonra hayatta kaldığı 8 yıl boyunca hep yazmış, hem de Oli'yi hayal ederek.
Başka biri ile sahneye çıkmaya bütün ısrarlara rağmen asla razı olmamış!
İyi seyirler.
Özlem Kalkan
GERCEKEDEBİYAT.COM
YORUMLAR