Ülkemizin geçmişten beri dünya insanı mahiyetinde değerli birçok eğitimci ve akademisyenini, yazar ve şairini, sporcu ve yöneticisini, sinema ve tiyatrocusunu, sanatçı ve bestecisini, ressam ve mimarını, gazetecisini, hatta ekonomistini, sanayicisini, bürokrat ve siyasetçisini yetiştiren bir kültür lokomotifi olmuştur. Listesi çıkarılsa ciltler dolduracak kadar tarihe kazınmış ünlü mezunu vardır. En bilindik isimlere yeri geldiğince değineceğiz. 

İlk kuruluşu 1480’e tarihlendirilmektedir. O zamanki Galata Sarayı’nda Enderun’un alt mektebi olarak 1834’de kadar yüzlerce yıl faaliyet göstermiştir. Dönem dönem faaliyetlerine ara verdirilme ve geçirdiği yangınlar nedeniyle eğitimi sekteye uğrasa da 1868’de Mekteb-i Sultani adıyla tekrar kurularak eğitim sürecine devam etmiştir. 

Mektebin ilk müdürü De Salve başta olmak üzere Fethi İsfendiyaroğlu, Anan Şişman, İhsan Sungu, Suat Aray ve Necati Aydın gibi birçok kişi Galatasaray Lisesi tarihi üzerine birçok araştırma eseri yayınlamışlardır. 

Her biri lisenin belli başlı dönemlerini ele almışlardır; fakat genel bir aydınlatma için değerli tarihçi Vahdettin Engin’in bu tarihçesi gibi bir esere ihtiyaç vardı. Vahdettin Bey aynı zamanda bu lisenin mezunudur. Bir dönem (2019-2021) lisenin müdürlüğünü de üstlenmiştir. Fenerbahçeli olması maalesef görevini daha fazla sürdürmesine olanak vermemiştir. Bu eserini Mekteb-i Sultani’nin kuruluş yılı olan 1868’den Galatasaray Lisesi adını aldığı 1923 yılına kadar olan dönemi kapsayacak şekilde eski adı Başbakanlık Osmanlı Arşivleri olan Devlet Arşiv’indeki belgelere dayandırarak hazırlamıştır. Aynı şekilde, lise hakkındaki basın haberlerinden ve lisesinin kütüphanesindeki kaynaklardan yararlanmıştır. 

GALATASARAY'I II. BAYEZİD KURDU

1481 yılında Fatih’in ölümünden sonra Yeniçerililer’in koruması altında tahta geçen oğlu II. Bayezid ile okulun kuruluşu üzerine tarihçiler bir rivayet anlatmaktadır: Sultan bir gün avdan döndüğü sırada gözüne gül bahçesi ilişir. Burada Gül Baba namıyla bilinen sarı ve kırmızı renklerde gül yetiştiren bir zat ile karşılaşır. Kendisine ikramlarda bulunur. Padişah tarafından kendisine bir isteğinin olup olmadığının sorulması üzerine “Padişahım, şu zirveciğe bir mekteb-i irfan tesis et ve orada okuyup yazanları hizmet-i hümayununda istihdam eyle. Vakten min-el evkat devletine lazım olur.”  şeklinde Beyoğlu’na bir mektep yapılmasını ister. Sultan da bunun üzerine Galata Sarayı Mektebi’ni inşa ettirir.  

Sonraki dönemlerde bu okul aceme oğlan ocağı/kışlası haline getirilir. Sünnet edilip Müslüman yapılan devşirme çocuklar Anadolu’da veya Rumeli’de birkaç sene ailelerin yanında yetiştikten sonra gönderildikleri yer bu saray dışı mekteplerdir. Dış saray mektepleri arasında Galata Sarayı yanında Edirne Eski Saray ve İbrahim Paşa Sarayı yer almaktadır. Galata’daki bu ocağın IV. Murad zamanında kapatıldığı biliniyor. Bu ocaklar askeri amaçlıdır. Yeniçeri ordusunun çekirdeği bu ocaklardır. Öğrenciler maaşlıdır. İlk olarak I. Murad zamanında açılan bu ocaklar/kışlalar II. Mahmut dönemlerine kadar devam etti.  

Acemi oğlan ocaklarında yetişen yetenekli öğrenciler yirmili yaşlarına geldiklerinde sınavla saray içi bir mektep olan Enderun’a gönderilirdi. Sadece Enderun’a değil yangın, inşaat, donanma, bahçıvan ve saray hizmetlisi gibi kamu hizmetlerinde bulunacak memurlar da buradan seçilirdi. Ayrıca herhangi bir devlet görevine girmeyenler esnaf veya usta olurlardı. En yetenekliler Enderun’a gönderilirken giremeyen yetenekli öğrenciler Kapıkulu Ocağı’na gönderilirdi.  

Enderun’da gerekli eğitimleri aldıktan sonra asker veya devlet adamı olarak mezun olurlardı. Saray içi mekteplerini ilk açan Sultan’ın babası Fatih’ti. Topkapı Sarayı’nda açmıştı. Fatih, devşirme sistemini de esasa bağlamıştır. 

Enderun okulu Meşrutiyet’e kadar düşe kalka bir şekilde devam etmiştir.  

KANUNİ ve GALATA SARAY

Galata Sarayı Acemi Ocağı’nın diğer ocaklardan eğitim kalitesiyle ayrıldığı, en iyi dönemini Kanuni devrinde yaşadığı belirtilmektedir. Yine Yavuz devrinde de önemini sürdürdü. Sonraki padişahlar döneminde ihmal edilse de mektep olarak fonksiyonunu sürdürmüştür. 

I. Mahmut tarafından içine kütüphane eklenen mektep II. Mahmut döneminde yandı. Sultan, binayı yeniden inşa ederek burayı askeri amaçla bir tıp mektebine dönüştürdü ve adı Galatasaray Mekteb-i Tıbbiyesi oldu. İçinde kadavralarla ders verilen okulda matbaa kuruldu ve dergi çıkarıldı. 

Tekrar yangın geçiren bina Sultan Abdülmecid’in emriyle bu sefer (şimdiki bina) taş/kargir olarak inşa edildi. Okulda tıp kongreleri düzenlenmeye başladı. 1868 yılında lise kısmının (Mekteb-i Sultani) kurulmasıyla tıp öğrencileri başka bir yere taşındı. 

Lise öğrencileri buraya alındı. İşte 1868 yılından itibaren Beyoğlu’ndaki bu binada Mekteb-i Sultani/ Galatasaray Lisesi eğitimine başlamış oldu.  

GÜL BABA ve GALATASARAY

Okulun yapılışı 1481 tarihlidir. Mektepte devşirme çocuklar için açılan mektebe Sultan, hoca olarak bu Gül Baba’yı tayin eder. Hümayun mektebi de denilen bu okula yaklaşık iyi yüz öğrenci alınmıştır. İstanbul’da Gül Baba adına bir türbe ve zaviye de bulunmaktadır. Bunlardan biri Gül Baba Zaviyesi’dir. Bu zaviye, Semavi Eyice’ye göre II. Bâyezid döneminde Hoca Teberrük tarafından yaptırılmış. Galatasaray Lisesi’nin çekirdeği olmuş. Gül Baba Zaviyesi adına yapılan ödemeler tahrir defterlerinden tespit edilmiş. II. Bâyezid, İstanbul’un imarı için kendi adına bir külliye yaptırmış ve birçok vakıf geliri irad ettirmiş. Bu vakıftan Gül Baba Zaviyesi’ne maddi destek sağlanmış. 

Sözü edilen rivayet son dönem Enderun tarihçisi Tayyarzâde Atâ Bey tarafından eserinde zikredilmiştir. Yine söz konusu rivayet Mimar Kemalettin ve Pier Loti ile çalışmalarda bulunmuş Osmanlı mezar, türbe ve vakıfları üzerine araştırmalar yapan İhtifalci Mehmet Ziya Bey tarafından aktarılmıştır. Ziya Bey, Mekteb-i Sultani mezunudur. Önemli kişilerin anma törenlerinin yapılması için padişahları ikna ettiği söylenir. Bu nedenle ihtifalci diye anılmış. Ayrıca Sultan Abdülhamid’e eser sunmuş ve Sultan’ın emriyle İbn Batuta Seyahatnamesi’ni tercüme etmiş olduğu kaynaklarda mevcuttur. 

Böyle önemli tarihçilerin Galatasaray Mektebi’nin kurucu babası sayılan bu Gül Baba’ya eserlerinde yer vermesi ilgili rivayetin araştırmalarda yer almasını sağlamıştır. Kimi kaynaklarda Gül Baba Hazretlerinin İstanbul’un fethinde de yer aldığı bilgisi de mevcut. Savaşta gösterdiği yararlardan dolayı kendisine gül yetiştirdiği yer hediye edilmiş. Hatta Kanuni devrine kadar yaşadığı bilgisine de rastladım. Gül Baba’nın Bektaşi olduğu bilgisi de yer alıyor; fakat zannederim bu bir karışıklıktan ortaya çıkmış bir bilgi. İstanbul’da birçok Gül Baba türbesi bulunmakta. 16. yüzyılda Macaristan’da yaşamış Budapeşte’de Bektaşi kültürüne mensup bir derviş olan Gül Baba Türbesi daha var. Bu Gül Baba sarığına sarı ve kırmızı gül takarak gezermiş. Evliya Çelebi’de yer almış bu Bektaşi dervişi Budin Seferine katılmış, cenazesi Kanuni’nin katıldığı ve Ebûssuud Efendi’nin kıldırdığı cenaze namazıyla defnedilmiş. Türbesi 2018 yılında TİKA tarafından restore edilmiş.  

Aydın Akyüz 
Gercekedebiyat.com 

ÖNCEKİ HABER

BENZER İÇERİKLER

YORUMLAR

Yorum Yaz

Kişisel bilgileriniz paylaşılmayacaktır. Yorumunuz onaylandıktan sonra adınız ve yorumunuz görüntülenecektir. (*)