Kitap fuarı bir şenliktir… Yazarlardan öğütler / Hasan Murat Doğan
Ama her şeye rağmen kitap fuarları şenliktir. Günümüz yazarlarını pek yakından takip etmesem de, sevdiğim, okuduğum sayılı yazarla fuarda tanışıp, ayaküstü sohbet edebilmek olanağına kavuşmak benim için hep şenlik olmuştur.
Günümüzde, dünyada kültür sanat alanında genel olarak çoraklaşma, kirlenme, çürüme yaşanmaktadır, ülkemizdeki durum da aynıdır. Maalesef bizim edebiyatımız da bu çürümeden payını almıştır. Yayımlanan kitap ve yazılarım, son yıllarda benim için kitap fuarının şenlik havasını daha da artırmıştır. On gün süren Ankara Kitap Fuarı ziyaretlerimi elden geldiğince sevdiğim yazarların imza günlerine denk getirmeye gayret ederim; bu da genelde hafta sonları olur. 2023 yılı sonunda düzenlenen kitap fuarına hafta içi bir gün, sırf Ayla Kutlu ile tanışabilmek için gitmiştim. O gün kendisi için geldiğimi söylediğimde, sevimli, güzel yüzü mahçuplaşmış, teşekkür etmişti. Uzun süre Ayla Kutlu’nun masasından ayrılamamıştım. O zaman için yakınlarda yayımlanmış ilk öykü kitabımı da göstererek, yazarlık konusunda neler önerebileceğini sormuştum. ‘’Yazarlık çok zor iştir. Yazarlığın birinci kuralı sabırlı olmaktır. Ben elli yıldır yazıyorum. Yazarım, yazdıklarımı yırtar, tekrar yazarım, tekrar yırtar, yeniden yazarım. Sabredeceksin, senin için doğrusunu yazana kadar, yırtıp yırtıp yazacaksın.’’ Ayla Kutlu, açıkçası bu kadarını beklemediğim bir içtenlikle, yirmi dakika kadar benimle sohbet etmişti. Fotoğraf çektirme isteğimi de kırmadı. Standın içerisine çağırıp, saçlarını düzelttikten sonra, fotoğraf çektirttik. Kitabımı da kendisi istedi, mutlaka okuyacağını söyledi. Geçen yılın sonundaki kitap fuarına, çalıştığı yayınevini değiştirdiği için, maalesef katılmadı. 2024 sonundaki kitap fuarında yanına ilk gittiğim kişi, eğitimci, yazar, eski milletvekili Mustafa Gazalcı’ydı. 2023 yılındaki fuarda, arkasında Adnan Binyazar’ın yazısını görünce almaya karar verdiğim ‘Öğretmenin Günlüğü’ kitabını imzalatırken, Gazalcı hoca ile sohbet etme şansına ermiştim. Birkaç gün sonra Adnan Binyazar’ın da katılacağı bir etkinlikten söz ettiğimde, hemen telefon numarasını vererek, etkinliğin bilgilerini göndermemi istemişti. O günün akşamında da beni arayarak, teşekkürler etmişti. Alçakgönüllülüğü, kibarlığı, samimiyeti hocayı bana daha da çok sevdirmişti. En son ki kitap fuarında, elimi uzattığımda, beni hatırlayamasa da, ayağa kalktı, tüm ısrarıma rağmen de uzun süre oturmadı. Kendisinin 1980 yılı sonrasındaki, partisindeki benim gözümde değerli milletvekillerinden birisi olduğunu söyledim. Gazalcı hoca bulunduğu her yerde düşünce ve eylemiyle büyük bir eğitim savaşımcısı olduğunu göstermiştir. TBMM’de de eğitim konusunda büyük mücadeleler vermiştir. ‘Siyasetçi’nin Günlüğü’ kitabını okuduğumu, elli yıl öncesinden bugüne pek de bir şey değişmediğini söyledim. ‘Bugün daha da kötü’ olduğunu söyleyerek, beni onayladı. Hoca eğitimciliğinin yanında, eğitim, Köy Enstitüleri ile ilgili ve anılarından oluşan birçok kitabıyla yazarlıkta da yetkin olduğunu, önündeki kitaplarla bana duyumsattı. Konuşmamızın sonunda: ‘’Murat, sen de yazıyordun, değil mi?’’ diye sordu. Öykü kitabımdan ve ‘Gerçek Edebiyat’ sitesinde yazdığımdan bahsettim. ‘’Gerçek Edebiyatı takip ediyorum, Ahmet’i(Yıldız) çok iyi tanırım, çok iyidir Ahmet. Aferin, yazmaya devam et.’’ dedi Gazalcı hoca. Her kitap fuarında, ziyaret ettiğim yayınevlerinden birisi de Nesin Yayınevidir. Büyük yazar Aziz Nesin’in tüm kitaplarını bir arada, başka bir yerde bulamazsınız. Kitaplara bakarken, stanttaki kişilerden birisi yanıma geldi. Tanışmadan sonra, kendisinin de Nesin Vakfı’nda yetiştiğini söyledi. Hazır böyle bir fırsat yakalamışken, Aziz Nesin’in günlük yaşamından biraz bahsetmesini istedim. ‘’Aziz Nesin ile yaşamak, en önemlisi her zaman, her yerde bir şeyler öğrenmek demektir. Örneğin bize derdi ki ‘elektriği açıp, kapatırken, elinizin tamamını elektrik düğmesine sürmeyin, elinizin kiri duvara sürülebilir, tek parmağınızla açıp, kapatın. Yani elektriğin nasıl açılıp, kapatılacağını bile anlatırdı. Çok çalışkandı. Gece ikide lavaboya kalkardım, odasının ışığı açık olurdu, daktilo sesi gelirdi. Sabah altıda kalkardım, odasında hala çalışırdı. Öğlenleri bir, iki saat uyuyarak idare ederdi, uykuyu sevmezdi. Öldükten sonra odasını topladığımızda, odadan en az yüz tane daha kitap olabilecek dosya çıktı. Çok disiplinli, çok çalışkandı. Yaşam O’nun için yazmak, çalışmak demekti.’’ Son kitap fuarının benim için diğer bir önemli yazarı ise, aydınlanmacı, aydınlık yüzlü Hidayet Karakuş’tu. ‘Hocam merhaba’ diye elimi uzattığımda, O da ayağa kalktı ve tüm ısrarıma rağmen, oturmadı. Alçakgönüllülük insana ayrı bir değer katıyor. Konuşması, hitap şekli bana müthiş huzur verdi. Ben sadece ‘Şeytan Minareleri’ romanında ‘ve’ bağlacını hiç kullanmadığını sanıyordum. Meğerse, tüm romanlarında ‘ve’ bağlacı kullanmamış. ‘Ve’ bağlacının anlatımın akışını bozduğunu belirtti. Benim de yazdığımı söyleyerek, yanıtını merak ettiğim, önceden kafamda hazırladığım sorumu sordum: ‘’Hocam, ben yazıya oturduğumda, hep kimin için ve ne için yazıyorum sorusunu kendime soruyorum. Kendimce bir yanıt buluyorum, ama bu yanıt beni her zaman tatmin etmiyor. Siz kimin için, ne için yazıyorsunuz?” ‘’Kendim için yazıyorum, bir kişi bile okusa benim için yeterlidir. Ne için yazıyorum soruna gelince: yaratmak, üretmek, bunlar çok güzel şeyler. Yazarak üretmeyi, yaratmayı, var olmayı seviyorum.’’ Aslında bu sorulara, benim de yanıtım aynıydı, ancak kendime verdiğim bu yanıtlar her zaman beni tatmin etmiyordu. Hidayet hocanın yanıtları beni en azından rahatlattı. Hocanın imzaladığı kitabına yazdığı şu sözler ayrıca beni gururlandırdı: "Sevgili öykücü arkadaşım Murat Doğan’a dostlukla. 04.12.24. Fuarın son günü bir veda hüznünü de içerisinde barındırıyordu. Ama o hüzün çabuk geçti. Karşımda gencecik, pırıl pırıl, aydınlık yüzlü bir edebiyatçı kardeşim. Elimi uzatırken, sözcükler ağzımdan kendiliğinden döküldü: ‘’Öncelikle, ‘Türkçe edebiyata’ karşı Türk Edebiyatı için verdiğiniz büyük savaşım için sizi tebrik ediyorum.’’ Aydınlık yüzü, daha da bir aydınlanan yazar Kaan Eminoğlu’ydu. Bana uzunca denebilecek bir zaman ayıran Eminoğlu ile ‘Türkçe edebiyata’ karşı Türk edebiyatı için verdiği mücadeleden, dergi, kitap yayıncılığından, yayınevlerinden ve tabii ki Ahmet (Yıldız) ağabeyden konuştuk. Ankara’ya geldiğinde, üçümüzün bir araya gelmesini dilediğini içtenlikle söyledi. ‘Yalnızım Türkiye Kadar’ şiir kitabındaki imzasının üzerine şair şunları yazmış: ‘’Murat Doğan’a, dilimdeki diken kangren olmasın diye verdiği desteğe teşekkürlerimle, 8 Aralık 2024.’’ Stantlar arasında dolaşırken, boynunda Filistin bayrağı, şapkası, kıyafeti, zarafetiyle, çok şık, güzel bir kadın gördüm. Gazalcı hoca gibi, yine büyük bir eğitim savaşımcısı: Mahiye Morgül. O’nun ismini ilk defa, yıllar önce değerli araştırmacı yazar Cengiz Özakıncı’nın bir yazısında görmüştüm. Hemen elime bir kağıt tutuşturdu. Kağıtta ev yapımı sirkenin yararlarından bahsediliyordu, kendisi yazmış. Mahiye hocanın o kadar farklı bir davranışı vardı ki, kendimi O’nun kırk yıllık dostu gibi hissettim. Dakikalar çoğunlukla şakalarla, gülüşerek geçti. Mahiye hocanın hep gülen yüzü, yaşam enerjisi, umudu beni çok etkiledi. ‘’Yaz, at kenara, illa ki bir gün bir işe yarar. Bak ben bu kitapları kendim bastırttım.’’ Önündeki koca koca kitapların çoğunu kendi imkanlarıyla bastırtmış hocam. ‘Eğitim Küresel Piyasaya Teslim’ isimli koca kitabını şöyle imzalamış benim için: ‘’Sevgili Murat Doğan kardeşime teşekkürlerimle, 8.12.2024. 8 Aralık’ta artık kitap fuarına veda etmeye hazırlanırken, liseden dönem arkadaşım Demokan Atasoy’un yanına uğramamak olmazdı. Okuldayken Demokan ile tanışmıyorduk, bir yıldan biraz fazla bir süre önce, okulumuzun mezunlar derneğinin kitap imza gününde tanışmıştık. Demokan, korku öyküleri yazıyor, benim çok uzak olduğum bir tür. ‘’Ya Demokan, senin yazdığın tür bana o kadar uzak ki. Dünya bu kadar korkunçken, bir de korku öyküleri okuyamayacağım.’’ dedim, şakayla karışık. Demokan epeyce güldükten sonra, hikayelerinin öyle tahmin ettiğim gibi korkunç olmadığını, örneğin en son romanında, önden İran mitolojisi üzerine bir tarihçinin yazdığı bir makalenin, arkasından da İran mitolojisi ile ilgili romanının olduğunu söyledi. İlginç geldi, o günün anısına bu kitabını Demokan’a imzalattım. Binadan çıkıp, 21. Ankara Kitap Fuarını geride bıraktığımda, girerken ki son gün hüznü yeniden içimi sardı. Ama yine çabuk geçti bu hüzün. Kitaplar, yazarlar, sanat, okumak, yazmak, üretmek, yaratmak. Bunlar yaşam boyu süren şeyler. Bunları yaşamına katan insan için kitap fuarı bir şenliktir, hatta her gün şenliktir. Hasan Murat Doğan
Gercekedebiyat.com
YORUMLAR