İstanbul Sözleşmesi niye önemli?
Bu yasa ile delil ve belge aranmadan gerekli önlemlerin derhal alınabilmesi mümkün olmuş, mülki amir ve hakim tarafından koruyucu tedbirlerin verilebilmesi sağlanmıştır. Tedbir kararına aykırılık durumları için zorlama hapsi getirilmiştir. Şiddetle mücadelede kurumsal yaklaşım kapsamında şiddet önleme ve izleme merkezleri (ŞÖNİM) kurulması ve takibi hedeflenmiştir. Peki bu İstanbul Sözleşmesi Yaşatır sloganı niye önemli? Gerçekten bir yasa tek başına insanları yaşatmaya yeter mi? Kadınlara yönelik şiddet ve aile içi şiddetin önlenmesi ve bunlarla mücadeleye ilişkin Avrupa Konseyi Sözleşmesi, bilinen adıyla İstanbul Sözleşmesi, kadına karşı şiddet ve aile içi şiddet konularında mücadele temel standartlarını ve imzacı devletlerin bu konudaki yükümlülüklerini belirleyen bir Uluslararası İnsan Hakları Sözleşmesidir. Anayasamız Uluslararası Sözleşmelerin iç hukukla çatışması durumunda Uluslararası Sözleşmeye üstünlük tanımıştır. Bu üstünlükle iç hukuktaki aleyhe yasal durum gözardı edilip, olaya yargı aşamasında şiddet mağdurunun kimliğine, cinsiyetine, dil, din, ırk gibi belirleyici hiçbir kısıta bakılmadan uluslararası sözleşme olan İSTANBUL SÖZLEŞMESİ uygulanacak demektir. Ülkemizde kabul edilmiş, bu nedenle adı İstanbul Sözleşmesi olarak anılmakta ve sözleşmeyi ülkemiz çekincesiz imzalamıştır. O imza orada imzalamakta öncü olma, yaşama geçirme için kararlılığı da içererek durmalıdır. Oysa yükselen gericilik o imzayı geri çektirmeye, altı yaşında kızların evlenmesine, babanın kızından tahrik olup, onunla halvete, kuran kurslarında, yatılı okullarda küçücük erkek çocukları ‘bademleme’ye, kadını eve kapatıp, eşya saymaya ilişkin fetvalar, görüşler ile kadınları, çocukları aile içinde yok saydırmaya çalışmakta. Aslında insanları şiddetten korumak için bir sözleşmeye ihtiyaç duymayacak zihniyet devrimi yapılmıştı ülkemizde, cumhuriyet ilanı ile. Ancak gemi azıya alan bir gericilik var, o gericiler, o sapkınlar şimdilerde hilafet çığlıkları bile atar oldu. Öncelikle bu gericiliğe, bu ülkenin kurucusuna lanetler yağdıran cürete izin veren siyasi iktidara dur denilerek başlanmalı şiddetin gündelik yaşamdan çıkarılmasına. Ülkemiz bu sözleşmeyi imzalamıştır. İmzalandığında, ki sadece sekiz yıl önce, bu iktidar zamanında imzalandığı için şaşırmış, gurur duymuştum Atatürk’ün kadın erkek eşitliği sağlayan devrimine eklenen bir önemli adım diye. O kadar çabuk pişman oldular ki insan inanamıyor bu hızlı çark edişe. Bu imzayı geri çekmeye zorlayan, o yükselen gericiliğe kesinlikle dur demek gerek. Yurtlarda, kuran kurslarında küçücük çocukları bademlemeyi hak gören kirli zihniyetin utanmadan bu sözleşme LGBT özendiriyor diye yırtınıyor olması ikiyüzlülüğünü de mutlaka görmek ve tabi ki mahkum etmek gerek. Peki kadına şiddet böyle durur mu? Tek yürek, tek ses olup, dursun bu kan diye haykırmanın ötesinde İstanbul Sözleşmesi ile güçlenmiş kendi yasamız istisnasız uygulandığında, suçlar yapanın siyasetine, ekonomik gücüne , oy potansiyeline filan bakılıp görmezden gelinmediğinde, şikayetlere asla kayıtsız kalınmaz, kadın kendisine yasal tanımdaki şiddetlerden herhangi birini uygulayan erkeğe muhtaç halde yaşamak zorunda bırakılmazsa… Yani devlet gücünü insanı yaşatmaya harcarsa şiddet durur… O devlet ki kuruluş ilkelerinden sapmaz, onları yıkmaya uğraşmaz ve insanı yaşat ki devlet yaşasın diyen geleneğe içten bağlı kalırsa. Ünsal Çankaya (Bu yazı afyonkultursanat.com'da yayınlanmıştır) #challengeaccepted
#womenempowerment
#istanbulsözleşmesiyaşatır
#kadınaşiddetehayır
YORUMLAR