Halil Cibran ve Deliliğe Övgü / Işıl Özgentürk
Uzun zamandır başucu şairlerimi ve yazarlarımı terk etmiştim. Dün akşam Deli kitabının yazarı Halil Cibran, her derde deva bir hekim olarak rüyama girdi. Meğerse ben ağlıyormuşum, usulca gözyaşlarımı sildi ve başladı en güzel hikâyelerini anlatmaya:
“Eskiden bir narın ortasında yaşadığım sırada tanelerden birisinin şöyle dediğini işittim, bir gün bir ağaç olacağım ve rüzgâr dallarımın arasında şarkı söyleyecek ve güneş yapraklarımın üstünde dans edecek ve bütün mevsimler boyunca güçlü ve güzel olacağım.
Sonra bir başkası konuşup dedi ki, ‘Ben de senin kadar genç olduğum zamanlar böyle hayaller kurardım; ama artık her şeyi ölçüp tartabiliyorum ve bütün umutlarımın boş olduklarını anladım.’
Ve üçüncü tane konuştu, ‘Bize böyle güzel bir gelecek vaat eden hiçbir işaret göremiyorum.’
Ve bir dördüncüsü, ‘Fakat böyle güzel bir gelecek yoksa hayatımız ne kötü olur!’
Bir beşincisi, ‘Ne olduğumuzu bilmezken niçin ne olacağız diye çekişiyorsunuz?’
Fakat altıncısı cevapladı, ‘Ne isek o olmaya devam edeceğiz.’
Ve yedincisi dedi ki, ‘Her şeyin ne olacağını biliyorum ama bunu sözcüklere dökemiyorum.’
Sonra sekizincisi konuştu ve dokuzuncu ve onuncusu ve sonra daha birçokları sonra hepsi birden konuşmaya başladılar ve bir sürü ses arasında hiçbir şey anlayamaz hale geldim.
Ve tam o gün çekirdekleri az ve hemen hemen sessiz olan bir ayvanın içine taşındım.”
Bu hikâyeyi beğenmediğimi söyleyince Cibran biraz bozulur gibi oldu. “Sen ki” dedi bana, “Acılar yüreğini kuşattığında, oturur ağlarsın, benim sessizliği seçmem suç mu?” Verilecek yanıtım yoktu, kendi kendime gülmeye başladım, “Senin bu yaptığına bizim lisanda ayvayı yemek denir” dedim. Alınmadı, devam etti ve ben “Senin kaç benliğin var” diye sordum Cibran’a, biraz düşündü, “Saymakla bitmez” dedi. “Gezdiğim, gördüğüm yerlerde, yüzlerce, binlerce insan vardı, beni etkileyen, bana benliğinin bir parçasını cömertçe ikram eden. Ama en çok, elinde küçük bir elmas parçası tutan, tuhaf bir kadına borçluyum bilgeliğimi ve sonsuz deliliğimi. Kadının akıl almaz bir işi vardı, elindeki elmasla gökyüzüne sürekli çentik atıyordu. Nedenini sorduğumda, ‘zamansız, haksız ölümler için bu çentikler’ dedi. ‘Gökyüzü sırları ve acıları unutmaz, sevinçleri de ama benim gücüm bu kadar, sevinçleri başkalarına bıraktım.’”
“Cibran” dedim, “iyi ki, bir rüyadayım, neredeyse bütün anlattıklarına inanacağım.”
“Canın bilir” dedi ve yeniden anlatmaya başladı, bu kez anlattıklarını şiir tonundaydı:
“Yenilgi, yenilgim, yalnızlığım ve kimsesizliğim.
Binlerce yengiden de bana değerli olan sen!
Dünyadaki tüm parlak başarılardan sensin yüreğime yakın olanı!
Yenilgi, yenilgim, başkaldırım ve de benim kendimle tanışmam.
Sayendedir ki, hâlâ ben ayağı yere basan ve solmuş defneler peşinde koşmayan biri olduğumun bilincindeyim; ve sende, yalnızlığımı buldum ve de herkesten uzak, ve de gururlu olmayı.
Yenilgi, yenilgim, benim parlak kılıcım ve de kalkanım.
Gözlerinde okudum tahtı arayanın kendi kendisinin kuluna dönüştüğünü.
Ve, bir kimsenin derinliklerindeki esasını anlayabilmemiz için onun gücünü söndürmemiz gerektiğini.
Ve ancak böylesine olgunlaştıktan sonradır ki, bir meyvenin tadına varılabildiğini.
Yenilgi, yenilgim, benim sözünü sakınmaz yol arkadaşım şarkımı, bağrışmalarımı, sessizliklerimi hep duyacaksın.
Ve senden baska hiç kimse bana söz etmeyecek kanat çırpınmalarından ve deniz kabarmalarından ve de geceleri yanan dağlardan.
Ve sen, tek başına ruhumun sarp ve kayalık yollarından tırmanacaksın.
Yenilgi, yenilgim, benim ölmez cesaretim sen ve ben fırtınada birlikte güleceğiz; ve biz ikimiz, derin mezarlar kazacağız içimizde ölmekte olanlara; ve tutunacağız, tüm gücümüzle, güneşin karşısında; ve de tehlikeli olacağız.”
Yenilgiye böylesine övgü gönderildiğine ilk kez tanık oluyordum. Cibran’a “Biraz abartmıyor musun” dedim, “yenilgi adı üstünde yenilgidir. Hani neredeyse tokat atsınlar diye, yüzünün öteki tarafını çevireceksin.”
“İşte, benim sorunum bu” dedi. “Ben ruhumda yepyeni ırmaklar yaratan yenilgilerden söz ediyorum. Beni yeni umutlar için yollara düşmeye çağıran yenilgiden söz ediyorum.”
Işıl Özgentürk'ün Cumhuriyet gazetesindeki yazının tamamını okumak için tıklayınız...
GERCEKEDEBİYAT.COM
YORUMLAR