H2O'dan iki yeni kitap
Taş Üşümesi
“Taş üşümesi” taş gibi ağır bir söylemdir. Taşında Yaz’Ankara / Esme Aras
“Kolay yazabiliyorlar mı, sessizlik mi arıyorlar (Tanıtım metninden) Gerçekedebiyat.com
Mehmet Güler
bir dili vardır ve bu yerel olduğu kadar evrenseldir
de. Tıpkı çiçeklerin, kuşların, suların dili gibi.
Taş taş üstüne örülen bir yapıda yerini yadırgayan
taş üşür. Taşa yeniden şekil verilerek yüzyıllar
boyu yerleşeceği yeri bulması sağlanır.
Peki ya toplum üşümüşse...
Aklını kaçıp giden sevdalısıyla gurbete göndermiş
Püsküllü Perihan da üşümüş bir taştır. Doğup
büyüdüğü mahalleye dönen Kerem öğrencilik ve
hapislik yıllarının muhasebesinde kendine bir yer
aramaktadır. Kerem’e öfkesi dinmeyen Gökçen’in
sevgisi üşür. Sürgün yollarında yitip giden
atalarının ayak izlerini takipte, içine taş gibi oturan
sıla hasretini söküp atmaya çabalayan Mimar Ara
ve onunla buluştuğu taş ortaklığında aşkını
şekillendiren Öğretmen Çimen.
Sürekli göç veren, küçülen Anadolu’nun bir
yerinde, oraya tutunmaya kararlı ve bu gidişi
tersine çevirmeye tarihi bir kiliseyi, çocukluk
yıllarında kendilerinin de tahrip ettikleri o yapıyı,
restore etmekle başlamayı kafasına koyan bir
belediye başkanı.
Mehmet Güler son romanında bizleri 1915’te
yaşanan “büyük felaket” ile yakın tarihimizin trajik
olayları arasında gezdirmekle kalmıyor, üşüyen
kalplerimizi ısıtacak ateşi de ortaya bırakıyor.
yoksa yalnızlık mı? Belki de kimsesizlik...
Tutkulu okurun yazara sorularıdır bunlar. Bir
de Nerede yazdıkları sorusu var, Nereyi?
sorusuyla beraber. Elbette bir şehirdir bu,
edebiyatçıların da başka bir şey ummadan
arkasından gelecek olan.
Esme Aras da merakına yenilerek Ankara’da
yazmış ya da Ankara’yı yaşayarak yazmış,
ömrünü bu kente vermiş, hayatının bir
dönemini burada geçirmiş yazarlar ile
edebiyat ve kent kültürü üzerine röportajlarını
bu kitapta bir araya getiriyor.
Bu söyleşiler aynı zamanda bir tanıklık, sözlü
tarih çalışması. Kentin kendisi bir hafıza
mekânı; pek çok semti, kahvesi, lokantası,
sineması, dükkânı ayrı ayrı birer anı durağı,
geçmişin sığınağı. Mekânlar belleğimizi
kışkırtır, anılar saklandıkları yerlerden
fırlayıverir; bu söyleşilerde edebiyatçılar
mekânları anımsatıyor, kaydediyor ve yaşamın
yara izlerini işaret ediyor.
Bu röportajlar bir dönemi, dönemin gündelik
yaşantısını, kültürel dönüşümünü, toplumsal
çalkantısını da belgeliyor tabii edebiyatı
odağına alarak.
Edebiyatçılar bu kez kendilerini anlatıyor.
Röportaj bal gibi edebiyattır.
YORUMLAR