Günlerden Karlov / Sultan Su Esen
Aklımı kaçırmadığıma şükür.
Yarın konken partisine gelecek kadınlar.
Duyarlarsa benim sergiye gittiğimi, beğenmezler pişirdiğim yemekleri.
“Kıçını kırıp evde otursaydın ya hatun, durum ortada: canlı bombalar, silahlı serseriler… yakında kurt deliğinden çıkamayacak, sınırlarımız ateş çemberi…
EVLENDİRME PROGRAMI
Amanın, dolmanın acısını baharatını, tuzunu, biberini koymayı unutmuşum. Üstüne serpsinler, ne derlerse desinler.
Aklım Kennedy Caddesindeki isyandaydı. Bağırıyorum avazım çıktığı kadar, sesim içime kaçıyor. Haklılar beni sorgulamakta, diye iç geçiriyor, ardından ‘yok canım, hakları yok’ diyorum. Elim her zamanki lezzetlni bilir…
“Yiyecekleri sen mi hazırladın” diye sorduklarında kendime gelip “Karlov öldürüldü!” diyerek üzerimdeki ağırlığı boşaltıyorum.
Ne dediğimi kimse anlamıyor, haberleri izlememişlerdir zira. ‘Evlendirme Programını’ giyim kuşamı konuşuyorlardı. Biri botoks yaptırmış, şişirmiş dudaklarını. Ferhunde dişlerini beyazlattırmış sırıtarak gülüyor, Suzan Suzi karın yağlarını aldırtmış, göğüslerini küçülttürmüştü. Benim aklım da Sanat Merkezi’nde, yerde yatan Karlov’un cesedindeydi.
Kahkahalar kafamı delerek geçiyor, gülemiyordum. Zoraki ev sahipliği yapıyorum. Sanki kurşunlar bana değmişti. Kıl payı oradan kurtulmuştum. Memleket ateş yeri, tutuşmuş yanıyor. Saliha’ya da bak, o da burnunu yaptırtmış henüz morlukları geçmemişti. Sanırsınız Türkiye’de yaşamıyorlardı. Bana gelince önceliklerim vardı. Belki de onlar iyi yapıyor dünyaya boş vererek. Benim üzerimde bunca yük… Kaçıyorum arkama bakmadan benden başka insan kalmamıştı sokaklarda, yüreğim ağzımdan çıkacak… Nereye gitti onca insan?...
Gece yatağımdan kalkıp kaçmaya çalışırken eşim beni yakaladı. Söyleyemedim konkenci arkadaşlarıma derdimi. Kadın yazı yazıyor ama delirmiş falan derlerdi. Zaten kusur arıyorlar ki... Off offf ne olumsuz dedikodular, yapay kahkahalar…
Aklım Karlov’un cesedinin başındaydı.
Nasıl kaldırdılar, nereye götürdüler, eyvah Putin ne diyecekti… Ya bize savaş açarsa?
Haklarını yemeyelim, bizim iyi niyetlilerimizin amacı Karlov’u diriltip ayağa kaldırmaktı. Ne kadar akılsız işler yapsalar atsalar tutsalar da bunun yapılmasını şu zamanda istemezlerdi. Hala birazcık olsun insani duyguları var. Ellerinde olsa Karlov’un ruhunu sağaltacaklardı. Soruları yanıtlayamıyordu bir türlü İçişleri Bakanı. “Karlov öldü, hatta yerli bir Cani tarafından öldürüldü” demeye ağzı varmıyor, dili tutuluyordu. Hatta Karlov sen kalk yerine ben yatam, diyenler bile olabilirdi. Çünkü iki komşu arasında anca barış sağlanmış ve daha da görüşmeler yapılacaktı. “Tanrım bir mucize yarat da, Elçi Karlov gözlerini açsın, uyansın söylevine!”
Oradaki sanatsever kadınların ellerini açıp dua ettiklerini görüyordum. Üstünden bir gün geçse de kendimi yemek yapmaya veremiyordum. Alakaya çay demliyordum. Bu sözü söyleyen ben miydim? Bunca ciddi olaylar yaşanırken benim gibi birinin konken oynamak neyine? İçimdeki çatışmalarla mutfağa gidip geliyor, söyleşiyorum kendimle: “Kızım sen yazar mı ressam mı olacaksın, neden çabuk davranmadın da bu karışık zamana kaldın. Baksana ne sanatın kıymeti kaldı ne insanlığın, ün, şanı, hepsi ölümün ucundaki hikâyeler… Okulumu da terörlü yıllarda bitirmiştim. Maraş olaylarında bunları yaşamıştı halkımız. O zaman da, duyarlıların içi kan ağlarken kimi işin farkında değildi.
Dil kurslarına, sanat merkezlerine uğramadan edemiyordum. Ancak çevremde yaşadıklarımı paylaşacak kimse bulamıyordum. Çizdiğim resimleri, yazdığım şiirleri kendime saklıyor, birine göstermeye cesaret edemiyordum… Beğenilmeme korkusu ağır bir travmadır. İçimle konuşurken: ‘iyi ki o doğdu, diyorum. Kim diyeceksiniz biliyorum. Küçük ama beni anlıyordu. Ben de bilgiyi ona topluyordum. Ama bugün anası ‘soğuk’ diyerek onu benimle sergiye göndermedi. Önce ona kırılmış sonra annelik duyarlığına hak vermiştim. ’İyi ki bırakmadı çocuğu benimle’... Olayın şokundan henüz kendime gelebilmiştim. Boşuna dememişler: her şeyde bir hayır var… Kızım beni Sanat Merkezi’nin kapısında indirdi ve bir şey olacakmış gibi, arkasına bakmadan arabasını gazladı gitti. Evet, ciddiye alınmadığımı düşünerek burulmuştum ve kırılmıştı içimdeki çocuk...
Neyse evdeyim şimdi şuursuzca masaya bir şeyler taşıyorum, hava soğuk, mikroplara karşı evde yaptığım turşunun suyunu unutmamalıyım…
Pişirdiğim yemekleri herkes afiyetle yiyor, ancak benim boğazımdan gitmiyordu. Kimler duymuştu acaba Karlov’un başına geleni? Anında açıklamıştı Rus haber ajansı. Bizim yetkililer şaşkındı. Onu diriltmek için neler vermezlerdi. Dedim ya utançtan konuşamıyordu kimileri. Bu olaydan kimin ne yararı olabilirdi ki? Putin bile halkını uyarmıştı. “Olay uluslararası boyuttadır.” O, neyin ne olduğunu bilmez mi? Akılsız dostun olacağına akıllı komşun olsun, faydası olmasa zararı da olmaz! Öyle derdi annem babam…
Bizim açımızdan acı gerçek: Ne de olsa konuğumuzdu büyük Elçi… Töremizde yoktu böyle kalleşçe oyun… Yakıştı mı sana çelik yelek, satılmış çocuk, hepimizi arkamızdan hançerledin. Eminim ki ölmeyip de yaşasaydın, kahredecektin kendine. Bunun anlamı bu kısa zamanda anlatılamaz. Komşuluğumuzu kıskananlar İçimizdeki işbirlikçi şeytan soyuydu elbette...
Kim kimdir bir ansiklopedi. Ben nasıl duydum bu hikayeyi… sahi kapıdaydım… Anları yaşamak, iyi ki kızımla bir iki dakika kapıda çekiştik. Merkeze uğrayıp sıra alıp sergi açmaktı niyetim… Amanin, bir yaklaşsam ki kapıya, darmadağın yüzler, ecinniler basmış içeriyi meğer! Sanatın içine etmişler gerçekten de… Önce başkan tükürdü, ardından imamlar… Ben demiyorum kendileri söylüyorlar…
Sultan Su Esen
GERCEKEDEBİYAT.COM
YORUMLAR