Elektrik Sayacı / Erhan Doğan
"Ey şehir ahalisi, üstü çizilmiş kişiler..." (İ. Özel)
Akşamın orasında kalıverdi. lyi bildiği dar sokaklardan aşağı inecek birazdan... Çok şey var kafasında. Nereye gideceği belli..değil düşüncelerinin. İçinde buruk bir şeyler var... Önündeki koskoca geceyi düşünüyor. Az önce ayrılırlarken, birbirlerine söz vermediler... Baş başa konuşulacak bir gün değil yarın. Hastanenin yanından aşağı doğru inmeye başladı.
İçindeki garip kırgınlığı yaşadıkça yaşayası geliyor!?
Hastanenin ışıkları yanıyor...
- Neden şehre yan bakar hastaneler?
Düzenli evlerin önünden geçti. Merdivenlerin başında, körfez ayaklarına serildi... Koyu gri. Akşam mavisi... Deniz yalnızca buradan güzeldi. Yaklaştıkça, kiri daha Çok ortaya çıkacaktı. Uzun merdivenlerden inmeye başladı yavaş yavaş... Eski evlerin arasına dalıyordu bakışları. Kadınlar yollara bakan mutfaklarda, akşam yemeklerini hazırlıyorlardı. Kokular... Sanılırdı ki herkes mutluydu bu evlerde. Merdivenlerin sonundaki aşırı işlek caddeye indi.
Evi bu yol üzerindeydi. Evleri...
Pis bir apartmana giriyor... Girer girmez sağ yandaki sayaçların sesleri doldu kulaklarına. Sinir bozan bir vızıldama. Elektrik sayaçları, alabildiğine çalışmaktalar... Bu kış kalorifersizdir burası. Yakıt yok. O genç kızla her girişlerinde, saatlerin dönen ayrıntısına bakıp, kimlerin elektrik yarışını kazanmakta olduğuna bakarlardı. Bu zararsız oyun, ayrıca kendi dairelerinde, birilerinin olup olmadığını anlamalarına yetiyordu. Yalnız olmayı öyle çok istiyorlardı ki...
Kilidi bozuk kapıyı açıp girdi. Karanlık. Elektrik sobasını açtı. Yarışa katıldı. Odasına girdi. Yer yatağı açık duruyordu.
Başucunda, üç beş boş şişe... Bitkin.
Yatağına attı bedenini. Uzun bir gece nasıl geçecek?
Yastığında onun kokusunu duyar gibi oldu. İçindeki
Ağırlık çoğaldıkça çoğaldı.
Ev arkadaşları ona not bırakmış. Para da.
- Ben bir asalağım. Hakan, bu bana kaçıncı para bırakışın? İşe ne zaman girebilirim ?
Külah yap diplomamı, fıstıkçılara ver. Hayat devreden çıkarıyor beni.
Yarın nasıl gelecek?
- On ikiden sonra her an gelebilirim.
- Kesin değil mi?
- Değil. Söz vermiyorum. Çünkü sana ulaşamıyorum'
Kafan başka yerlerdeyken, seninle olmuyor...
- Öykülerim?
- Onları okuyacağım. Hiç değilse onlar için buluşacağız...
Hep aynı şeyleri anımsamak istiyordu. Bir o kadar da unutmak. Kendince yorumlarda bulunuyor, bu tam konuşulmamış vedayı her seferinde yeniden yaşamak istiyordu. Yerinden doğruldu. Bardağa uzandı. Minik toz zerreleri, şarabın üzerine konmuşlardı. Aldırmadı onlara. Dünden kalan bütün içkiyi içti. Umutsuzca saatine baktı. Saatlere... Kitaplarına dönmeye çalıştı, olmadı Pencereye geldi. Yolun trafiği gittikçe azalıyordu. Gece yarısından sonra tamamen kesilecek... Devriye arabaları…
Tutsaklığımızın iniltileri, egzozlarında...
Sokağa çıkma yasağı.
Ara sıra çılgınca koşan bir ambulans. Gece pek canlı değil bu cadde. Evde uzun zamandır yalnız. Buna rağmen, başka gecelerde, bir yolunu bulup geçerdi zaman… Ama şimdi hiç bir şey geçmiyor… Bir şeyler yemesi gerek, bu konuda bile belirgin bir isteksizlik duyuyor.
Yatmaya karar verdi. Günlüğünü yazdı. Zavallı günlüğünü.
Lambayı söndürdü.
Karanlık.
Karanlık düşleri çağırdı başına. Düşünceler, düşünceleri doğurdu. Sonuçlardan, sonuçlar çıktı. Yavaş yavaş ölüyordu. Aydınlığa ihtiyacı vardı. Karanlık iyice tüketecekti onu. Işığı yaktı. Yine yola baktı. Sonra denize bakan odaya doğru yürüdü. Buz gibiydi. Soluk alışları yok arkadaşlarının... Onların yatakları bomboş...Düzenli yatakları. Boş her şey. İçi yanıyor. Su içti. Sızamıyor artık. "Hayır, hap içmek yok".... “Kendime yasakladım." Tuvalete girdi. Bir ara aynayla göz göze geldi. Bütün umutları kırıldı. Mektup yazmayı düşündü…
"Beni bırakmayı mı düşünüyorsun?
Belki düşündüklerini tam anlatamadın ayaküstü...
" Mektuptan vazgeçti. Aklını toparlayamıyor Öylece evin içinde dolaştı.
On ikiden sonra her an gelebilirim
On ikiden sonra her an gelebilirim
Çöpçüler, bütün caddeyi bitirdiler. Sonra ekmek dağıtan arabaların seslerini izlemeye koyuldu. Tanıdıktı bu sesler. Araba sesleri gittikçe çoğalacaktı birazdan. Cadde, nefes almaya başlayacaktı seslice. Uyuyamıyordu. Yarın beklemek saplantı haline gelmişti. "Çelişkidesin... Kararını ver" demiştim ona. "Benim sorunum ekonomik. Asalağım ben. İnan senle beraberken başka şeyler düşünüyorsam da, senden çok uzak değil, seninle ilgili düşünüyorum yine. de... Ekrem kadar güçlü değilim ben." Uyku haplarının kutusunu yerinde çıkardı. Artık etkilemiyor diye bırakmıştı uzun zamandır. İki tanesini boş midesine yuvarladı.
Yarın gelecek miydi?
- Onları okuyacağım. Hiç değilse onlar için buluşacağız... Körfeze sabah öyle birden gelmiyor... Camın. Önünde durdu. Yaz olsaydı eğer anlayabilirdi sabahın oluşunu.
Kış bulutların mevsimiymiş...
Kışın güneş, bulutları kullanıyor aracı olarak... İlk ışıklarını, onlarla yansıtıyor yeryüzüne... Limana bir gemi giriyor. Sabahın ve gecenin dengelendiği o inanılmaz anı, göremiyor artık... Bulutların siyah sıkıcılığı ve ince titreyişi hissettirmekten başka hiç bir görevleri yoktu sanki...
Fena hissediyor kendisini... Titriyor artık. Beyninde bir uyuşukluk başladı. Boğazında düğüm var. Dili kuruyor. Dışarı çıktı, sabah koktu ortalık. Üşüdü... Çok üşüdü. İçeriye girdi. Yerinde duramıyor... Yatmalıydı... Onu istiyordu. Onu elinden kimse almasın. Ben bir asalağım.
Yüzü koyun uzandı. Bırakışın tadına vardı. Bedenini öylece bıraktı yer yatağına ilahi bir rahatlığa uzandı. Bir mevsimliğine başka sıcak evlere gitmişti dostları. Yalnızlık ve soğuk vardı hayatında. Hep yalnızlığı oynamayı severdi. Bir gün ansızın böyle bir başına kalacağını,hiç düşünmemişti… Onunla böyle birden yüz yüze gelince şaşırması bundandı.
Boğuk uzak, Arapça bir ses sokakların arasından yankılanarak, sabahı dolaştırdı.
***
Derin bir nefes aldı genç kız... Üstünü açtı. Yatağından sıyrıldı. İçeriden sesler geliyor. Babaannesi bir şeylerle uğraşıyor... Kız kardeşi durmadan başında dikilip, onu uyandırmaya çalışmıştı. Neredeydi şimdi? İki eliyle saçlarını tutup, yukarıya kaldırdı. Elleri boşluğa düştü.
Yüzünde asılı kaldı eski bir gülümseme...
Ayağa kalktı. Masasının üzerinde, kendinden başka kimsenin okumadığı öykülere rastladı yeniden. Kimdi bu adam? Neler saçmalıyordu böyle..? Ekrem'e itiyor beni... “Bilerek mi yapıyor bunu?" "Neden kıyaslıyor kendisini durmadan?" "Benden bıktı mı?" "Yoksa bilmediğim başka şeyler mi var?" Yüzünü yıkadı. Dişlerini fırçaladı.
Gözlerine yakından baksanız o hafif çekikliği görüverirdiniz...
Göz kapaklarının altındaki ince ince çizgiler kara kalem bir portrenin ayrıntıları gibi gelirdi size.
- Gözlerim yağmurlu havalarda koyu yeşildir...
Başka zaman kahverengi de oluyor. Aslında eladır gözlerim."Bugün onun yanına gitmeyeceğim.. Yalnız öykülerini bırakıp dönsem mi? Hayır! Dayanamam. Yine de, yanıma alayım, karar değiştirirsem uğrarım belki... Ne zarar gördüm ki ondan?"
Ekrem'le kıyaslıyor kendisini? Neden ona itiyor beni. Mantıklı olduğunu söylüyor."Saçlarını taradı. Dudaklarını açık bir renge boyadı. Burnuna baktı, dudaklarına baktı...
- Dudaklarımla burnum satranç oynuyormuş ..(?)
Nereden buluyor böyle şeyleri... Aptal… Hoşuma gitti, nedense.
Acaba bir kez daha okusam mı öyküleri?
Farkına varsa artık duygularımın...
Nereye gideceğini kararlaştırmadan, apartmandan çıktı.
Bozuk yoldan ana caddeye kadar yürüdü. Bir dolmuş ona korna çalıyor... Aldırmıyor... Kimliğini, sarı abonman biletini çıkarıyor... Apartmanın kapısından girdi. Pis apartmanın... O vızıldamayı duydu yeniden... Elektrik yarışı devam ediyordu. Üç nolu dairenin sayacına takıldı gözü... Yarış sürüyor... "Evde” dedi. "Evde..."Göğsüne sıkı sıkı yapıştırdığı çantada öyküler var...
Kapıyı çalıyor
Açan yok
Kapıyı çalıyor
Açan yok.
Apartmana giren birkaç kişi onu görüyor... Kız çok sıkılıyor.
İçeride bu adam neden açmıyor kapıyı?
Her zaman bu saatte gelirdim ona... Biliyor bunu... Onsuz yapamam ben...
Neden açmıyor kapıyı ? Evdesin biliyorum. Benim gelen... Başkası değil. Yanında birisi mi var? Onun için mi bana duygusallıktan vazgeç dedin? Kim var yanında? Böyle bırakma beni... Kapıyı çalıyor. Israr ediyor. Yok. "Elektrik sobasını açık bırakıp bir yere gitmezsin sen biliyorum bunu. İçeridesin... Ne olur aç kapıyı... "
Tüm öyküleri çıkardı çantasından. Kapıya doğru geldi. Oradaki posta kutularının önünde durdu. Artık onların kendisinde kalmasının bir anlamı yoktu. Öykülerin kutuya sığması güç oluyor. Bir kısmı dışarıda kalıyor...
Ağlamaklı çıkıyor dışarıya...
Kırık, hüzünlü ılık nefesinin buharı,kışa karışıyor.
Sayaçlar çalışıyor,
Yarış sürüyor
Erhan Doğan
(İzmir, Şubat 1983)
YORUMLAR