Churchill, Stalin, Roosevelt ve Ali Yüce! / Bertan Onaran
Asma beni darağacı / Bu eğri yasaları / Ben yapmadım
Bir yazımda "purolu boyunsuz sömürücü"nün, İsmet Paşa’yı göz göre göre kandırmaya çalışmasını anlatmıştım, Doğan Avcıoğlu’nun Milli Kurtuluş Tarihi’nden yararlanarak. Yine aynı kitabın 1556. sayfasından şimdi de Winston’ın Joseph’i faka bastırma denemesini aktaracağım. “(...) Türkiye’nin reddiyle iş bitmez Üç Büyükler Kasım sonunda Tahran’da toplanarak Türkiye’yi savaşa sokma işini yeniden ele alırlar. Churchill’in ısrarlarına rağmen, Roosvelt ile Stalin’in Balkan Cephesi açılmasındaki isteksizlikleri, Türkiye’ye bu güç ve sıkışık durumdan kurtulma olanağı verir. Tahran Konferansı, dört elle sarıldığımız müttefik İngiltere’nin Türkiye’ye karşı tutumunu aydınlatmak bakımından ilginçtir. Tahran tutanaklarına kısaca bir göz atarak bunu belirtmek yararlıdır: Churchill – Bundan sonraki önemli sorun,Türkiye’yi savaşa girmeye razı etmektir. Çanakkale ve İstanbul Boğazları’nda ulaşımın açılması olanağını sağlardı bu. Rusya’ya Karadeniz’den malzeme gönderebilirdik. Ayrıca düşmanla çarpışmak için, Türk hava alanlarını kullanabilirdik. Rodos’u ve öteki adaları ele geçirmek için çok az kuvvet gerekirdi.O zaman Ruslarla doğrudan temas kurulabilir ve onlara sürekli malzeme gönderebilirdik. Savaş gemilerinin azlığı yüzünden, şimdiye dek Rusya’nın Kuzey limanlarına yalnız dört konvoy gönderebildik, ama Karadeniz’e yol açılırsa Güney’deki Rus limanlarına aksatmadan malzeme gönderebiliriz. Stalin – Bu konvoylar bir hasara uğramadan, yolda düşmana rastlamadan geldiler. Churchill – Türkiye’yi savaşa nasıl sokabiliriz? Girerse, ne yapması gerekir? Stalin – Türkiye savaşa girerse, ne yapabilir? Churchill – Türkiye’nin Batı kıyısındaki adaların alınması için, iki üç tümenin yetebileceğini söyleyebilirim, böylece malzeme gemiler Türkiye’ye girer, ayrıca Karadeniz yolu açılır… Stalin – Bana göre, İkinci Cephe (Manş) harekâtını, 1944’teki bütün harekâtın esası yapmak daha iyi olur. Bu harekâtla, aynı anda Güney Fransa’ya bir çıkarma yapılırsa, iki kuvvet Fransa içinde buluşur…Türkiye’ye gelince, Türkiye’nin savaşa gireceğinden emin değilim. Ne kadar baskı yaparsak yapalım, savaşa girmeyecektir. Benim görüşüm bu. Churchill – Türkiye’yi savaşa sokmanın Sovyet Devleti’ni gerçekten ilgilendirdiğini biliyoruz. Türkiye’yi savaşa sokmakta başarısızlığa uğrayabiliriz elbet, ama bu konuda elimizden geleni yapmaya çalışmalıyız. Stalin – Evet, Türkiye’yi savaşa sokmaya uğraşmalıyız. Türkiye artık bizimle Almanya arasında oynamamalı. Churchill – Biz İngilizler, Türkiye’nin müttefikiyiz. Yılbaşından önce, Türkiye’yi savaşa girmeye ikna etmenin ya da savaşa sokmanın sorumluluğunu biz üstümüze alıyoruz. Başkan bize katılmak ya da önderliği ele almak isterse kabul edeceğiz, ama Moskova Konferansı’nda varılan kararı yerine getirmekte. Mareşal Stalin’in yardımına ihtiyacımız var. İngiltere hükümeti adına şunu söyleyebilirim ki, Türkiye’ye bir uyarıda bulunulacaktır:Savaşa girmeyi kabul etmezse, bunun Türkiye için çok önemli siyasal sonuçları olabilir. İstanbul ve Çanakkale Boğazları üzerindeki hakları bakımından da etkisi olur bunun*…Türkiye savaşa girerse, o bölgedeki harekâta vereceğimiz hava kuvvetlerinden başka, en çok iki ya da üç tümen ayırmak niyetindeyiz. Hopkins (ABD) – Türkiye’yi savaşa sokabilmek, Türkiye’nin İngiltere ve ABD’den ne kadar yardım göreceğine bağlıdır. Ayrıca, Türkiye’nin savaşa girmesini, bütün savaş stratejisine ayarlamak gerekir. Roosevelt – Başka türlü söylersek, İnönü, Türkiye’ye yardım edip etmeyeceğimizi soracaktır bize. Bu sorun ayrıca ele alınmalıdır sanırım. Stalin – Türkiye’ye yardım için Churchill, İngiliz hükümetinin 20-30 filo ve iki üç tümen verebileceğini söyledi. Churchill – İki üç tümen vermeye râzı değiliz. Mısır’da İngiliz-Amerikan Komutanlığı’nın bugünlerde kullanmadığı 17 filo var. Türkiye savaşa girerse, bu filolar onun savunmasında kullanılır. Bundan başka, İngiltere Türkiye’ye üç hava savunma alayı verebilir. İngilizlerin Türkiye’ye verebileceği bu katardır. İngilizler Türkiye’ye askeri birlik veremez. Türklerin 50 tümeni var. Türkler, iyi savaşçıdırlar, ama modern silahları yok. Mareşal Stalin’in sözünü ettiği iki üç tümene gelince, İngiliz Hükümeti bu tümenleri, Türkiye savaşa girince, Ege Adaları’nı almaya ayıracaktır. Türkiye’ye yardıma değil. Roosevelt – Türkiye vaat edilecekler konusunda dikkatli olmalıyız. Bu vaatlerin dünkü anlaşmamızın uygulanmasına engel olmasından korkarım. Churchill – Veremeyeceğimiz hiçbir şeyi önermedik. Türklere, Mısır’dakilerden başka üç yeni avcı uçağı filosuyla birlikte, toplam 20 filon vermeyi önerdik. Acaba bu sayıya Amerikalılar bir şey ekleyebilir mi? Türkleri birkaç hava savunma birliği vaat ettik, askeri birlik vaat etmedik, çünkü bizde de yok. Roosevelt – Askerlere danışmak istiyorum. Churchill – Ben bir güçlük görmüyorum. Türkiye’ye henüz hiçbir şey önermedik. Ayrıca İnönü söz verdiklerimizi kabul eder mi, bilmiyorum. Kahire’ye gelecek, durum kendisine bildirilecektir. Türklere yalnız 20 filo verebilirim. Kara birliği veremem. Zaten bu birliklere ihtiyaç olacağını da sanmıyorum.Yalnız, İnönü’nün Kahire’ye gelip gelmeyeceğini de bilmiyorum. Stalin – Hastalanır mı? Churchill – Kolayca. İnönü Kahire’ye gelmeyi kabul etmezse, ben bir savaş gemisiyle Adana’ya onu görmeye gitmeye hazırım. İnönü oraya gelecektir, ve ben, Türkler savaşa girmezlerse,karşılaşacakları kötü manzarayı gözünün önüne sereceğim, girerlerse karşılaşacakları iyi manzarayı da. Sonra İnönü ile konuşmanın sonuçlarını size bildiririm. Hopkins (ABD) – Savaşta Türkiye’ye yardım sorunu, Amerikan kurmaylarınca tartışılmadı, kurmaylar sorunu incelemeden İnönü’yü Kahire’ye çağırmak doğru mu bilmem? Stalin – Hopkins bu yüzden İnönü’yü çağırmamayı öneriyor. Hopkins – İnönü çağrılmasın demiyorum, ama Türklere yapabileceğimiz yardım konusunda bilgi almak yararlı olur diyorum. Churchill – Hopkins’in dediğine katılıyorum. Türklere yapılabilecek yardım konusunda anlaşmalıyız… Hopkins – Churchill ve Eden’in Ege Adaları’nın alınması konusunda Türklerle konuşmadıkları doğru mu? Eden – Evet, bu konudan söz etmedim. Türklerden yalnız hava üslerini kullanmayı istedim, çıkarma araçları sorununa değinmedim. Roosevelt – Türk Cumhurbaşkanı’nın görürsem, Girit’in ve On İki Ada'nın alınmasını önereceğim. Çünkü bunlar Türkiye’ye çok yakın. Churchill – Türklerin bize İzmir bölgesinde hava üssü vermesini isterim. İngilizler, bunların yapımında Türklere yardım etmişti. Bu hava üsleri elimizde olursa Alman hava kuvvetlerini başımızdan atarız. Roosevelt – Türkiye’nin savunması için birkaç bombardıman uçağı ile20 filo verilmesi konusunda Churchill’in önerisine katılıyorum. Churchill –Türkiye’ye pek az uçak ve hava savunma silahı veriyoruz. Önümüz kış. Türkiye’nin istilası mümkün değil. Türkiye’ye silah vermeye devam etmek niyetindeyiz. Türkiye’ye en çok Amerikan silahı veriliyor. Şimdi Türkiye, Sovyet Hükümeti’nin barış konferansına çağrılmak gibi paha biçilmez fırsat tanıyoruz. Stalin –Türkiye’de hangi silahlar eksik? Churchill – Türklerin tüfekleri, oldukça iyi topları var. ama tanksavar topları, hava kuvvetleri, tanksavarları yok. Biz Türkiye’deki askeri okulları örgütledik, ama devam eden pek az. Türklerin telsiz malzemesi kullanmakta deneyimleri yok. Ama Türkler iyi savaşçıdırlar. Eden – Türklere, kendileri çarpışmasın, Müttefikleri hava üslerinden yararlandırsın, dedim. Çünkü Almanya Türkiye’ye saldırmayacaktır. Roosevelt – Bu konuda Portekiz Türkiye’ye örnek olacaktır. Eden – Numan benim görüşüme katılmadı. Almanya’nın tepki göstereceğini söyledi. Türkiye’nin, savaşa sürüklenmek yerine, kendi özgür iradesiyle girmeyi yeğleyeceğini söyledi. Churchill – Bu doğru. Şunu da belirteyim: Hava üsleri vererek tarafsızlığı bozmalarını istediğinizde, Türkler ciddi bir savaşı yeğlediklerini söylüyorlar. Peki, kendi isteğinizle savaşa girin deyince de, silahları olmadığını öne sürüyorlar. Türkler önerimize olumsuz cevap verirlerse, onlara bu konuda çok ciddi olduğumuzu bildirmeliyiz.Bu durumda, savaş sonrası barış konferansına alınmayacaklarını söylemeliyiz. Biz, İngiltere olarak, ayrıca Türkiye’ye silah yardımını keseceğiz.” * O sırada başımızda bulunan İsmet Paşa, Lozan Konferansı’nda, kimin Lordu olduğu bilinmeyen Curzon’un ağzından, günün birinde para ve yardım dilenmeye geleceğini, o zaman burada kabul ettiklerinin hepsini teker teker geri alacağını duymuş adamdır; ama insan Mustafa Kemâl ya da Fidel Castro gibi gerçek devrimci değilse; bağımsızlığından olmaktansa ölmeye razı değilse, işte böyle korkak, dümenci oluyor. Bunun nedeniyse, W. Reich’ın dediği gibi, daha ana karnından başlayarak rahat, dolu dolu soluk alıp verememek; üreme organları aracılığıyla cinsel doyuma erememek. Ve 50 yıldır yalnız Küba’da yaşananın dışında, bütün dünya, bütün insanlar bu acıklı durumda. Kurtulabilmemiz için gerçek bir mucize gerekiyor; bütün ayrıntı ve işleyişini bilemediğimiz evren bu olanaksız mucizeyi de hazırlar belki. Sözümüzü büyük şair Ali Yüce’nin güzel dizeleriyle bitirelim. Boğma beni su Bu altın boruları Ben yapmadım Yakma beni ateş Altın beşiklerde Ben yatmadım. Kovalama beni çığ Bu eğri yolları Ben yapmadım Boğma beni deniz Dalgaları beşe alıp Ona satmadım Asma beni darağacı Bu eğri yasaları Ben yapmadım Çekme beni kara toprak Evreni aşar sevgim Sığmaz kucağına Uç yürekten yüreğe Bin kanatlı kuşum İnsanı insana götür Kıskan beni yargıç Bu güzel suçları Ben işlemedim Uç dudaktan dudağa Bin kanatlı kuşum Götür ek sıcaklığımı En somurtkan çağa Kıskan beni ölüm Bu evrensel elmayı Ben dişlemedim * ABD, İngiltere ve Sovyet Rusya arasındaki zirve toplantılarında, "Boğazlar Sorunu"nu ilk kez ortaya atan ve Boğazlar’ı Rusya’ya peşkeş çeken, müttefikimiz (?) ve koruyucumuz (?) Churcill’dir! Bertan Onaran Gerçekedebiyat.comGÜZEL SUÇ
YORUMLAR