Son Dakika



I
Bilmiyorum kaç yıl oldu
Bildiğim genç olduğumdu
Erden dize arıyordum Ankara ovasında
Yorgun şiir atıma
 
Atatürk Orman Çiftliğine varınca
Canlanmıştı şiir atım nasılsa
Yarışa çıkmıştı Ankara rüzgarıyla
Ankara çayı boyunca
 
Çam kokusu iğde kokusuna karışıyordu
Çocuk gülüşleri kuş cıvıltılarına 
Öpücükler konduruyordu nazlı söğüt dalları
Derenin billur sularına
 
İşte o gün orada
Torunuyla dondurma yerken
Ayırdında olmadan mutluluğun resmini çizen
Bir ihtiyara sormuştum safça
 
De bana amca demiştim
De bana bu çiftliği nasıl kurdu Ata
Ne vardı ondan önce burada
Nasıl kazanıldı bu utku bozkırın ortasında
 
“Evlat” demişti ihtiyar bana
Gözlerimin içine bakarak babaca
“Hiçbir şey yoktu burada
Bataklık ve sazlıktan başka
 
Yani sivrisinek ve sıtma
Yani saz benizli bebeler
Sönmüş gülücükleri gözlerinde
Cansız elleri böğürlerinde
Karınları davul gibi şiş 
Boyunları çöp gibi ince
Eriyip giderler mum gibi
Eriyip giderler göz göre göre
 
Duymuştum o günlerde
Gazi Paşa burada bir çiftlik kurmak isteyince
Rapor etmişler Gazi Paşa’ya
Burada çiftlik olmaz, ağaç da yetişmez diye
 
Ama olacak demiş Gazi Paşa
Burası numune olacak Anadolu’ya
Öyle bir ıslah  edeceğiz, öyle bir yeşerteceğiz ki burayı
Kör bir insan dahi hissedebilecek kendini yeşillikler arasında
 
Bak işte öyle de olmadı mı ya
Yeşillik mi yalnızca
Soframızı da şenlendirmedi mi mübarek 
Balı, südü, peyniri, yoğurduyla
 
Atasını bilmeyen Allah’ını da bilmez
Emanete hıyanet olmaz
Biz o mübareği Allah’a borçluyuz
Buradaki mübarek her şeyi de ona”
 
Ne zaman Atatürk Orman Çiftliğinden söz edilse
Hemen o nur yüzlü ihtiyar gelir gözlerimin önüne
Ne kadar yorgun olsa da şiir atım
Canlanır, düşer erden bir dizenin peşine
 
II
Ne oldu nasıl oldu
Geceler karanlık doğurdu
Bulandı billur sular
Sivrilere yine gün doğdu
 
Sultanlığın ilan etti bir sivri
Ele geçirince mülkün mührünü
Katline ferman verdi ne varsa ekili dikili
Ata elinde / Ata eliyle
 
Kıyıldı binlerce ağaca bataklıkların kiniyle
Dikildi bir kaçak saray ki hak getire
Elhak eşsiz bir sivrilik anıtı
Ne kadar övünse azdır yapıtıyla mimarı
 
Bin bilmem kaç odalı mıymış iki bin mi
Rivayet muhtelif / kimse bilmiyor gerçeği
Yalnız önünden geçerken anladım
Buranın da sivrilere dar geleceğini
 
Peki bu hay huy içinde
Kıyılan ağaçlarla birlikte
Yuvaları bozulan kuşlar ne oldu
Olmadı mı kimse onların çığlıklarını duyan ülkede
 
Öyle sağırlaşmıştı ki kulaklar sivri sürülerinin uğultusuyla
Öyle taşlaşmıştı ki kalpler sarayın yalanlarıyla 
Kimsecikler duymadı
Yuvaları bozulan kuşların çığlıklarını
 
Tanığıyım bu bile bile yuva bozmanın
Tanırım yuvası bozulan kuşlardan  sağ kalanları
Onlar unutmayanlardır bataklıkları kurutan büyük insanı
Bana bu şiiri onlar yazdırdı
 
Kanat çırpar çığrışırlar hâlâ onun kabri başında 
Hele de güneş batarken akşamları
Başlar bir kuş semahı
Yürek yakar, arşa çıkar çığlıkları
 
III
Yalın ama güçlü bir şiirdi
Atatürk Orman Çiftliği
Kurban edildi kötü ozanların kıskançlığına
Kırıldı bozkırın tezenesi
 
İşte yine yinelendi tarih
Yine sırıtıyor kör talih
Yine yıkıldı namuslu ellerin kurduğu ne varsa
Kuruldu yine “hân-ı yağma”
 
Yine yayıldı bataklık kokusu dört bir yana
Yine sivriler işbaşında
Kaybolup gitti hoş kokulu esin perileri
Boşuna erden dize arama
 
Ağla ozan ağla
Şiirini yitirdi Ankara
 
Not: Bu şiirin oluşumu sürecinde eleştirileri ile ufkumu genişleten sevgili dostum, “Üstâd”ım Ümit Sarıaslan’a teşekkürü bir borç bilirim.
 
Abdülkadir Paksoy
Gerçekedebiyat.com

ÖNCEKİ HABER

BENZER İÇERİKLER

YORUMLAR

Yorum Yaz

Kişisel bilgileriniz paylaşılmayacaktır. Yorumunuz onaylandıktan sonra adınız ve yorumunuz görüntülenecektir. (*)

REKLAM

ÜCRETSİZ ABONE OL

REKLAM