Anne / Erdinç Gültekin
Çocuk suratını hemen asmıştı. Şişman, boyunsuz, koca yanaklı, çirkin bir çocuktu. Topu anneye uzattım. Anne sıcak, özgür diyarların fokur fokur kaynayan kadınlarındandı, Latin ülkelerinden çıkıp gelmişti sanki.
Tempolu koşayım dedim. Bacaklarımda bir yerlerin atmasından ürkerek, gözüm kararana, dizlerim titreyene kadar koştum. Beş dakika olmuştu belki, attım kendimi çimlere. Kollarımı, bacaklarımı V şeklinde açarak uzandım. Göğü seyredecektim ama göz kapaklarım bile bu beş dakikalık koşudan bitkin düşmüştü. Öyle kaldım bir süre. Tatlı bir huzur hissettim soluğum kendini bulduğu sıra. O sıra bir şey çarptı yüzüme. Yüzümün yandığını duydum. Sinirlenmiştim ama doğrulmadım. Bunu arsız, şımartılmış bir çocuğun gülüşü, sonra bir kadının paylaması izledi. Sonra doğruldum. Elimdeki topu parmaklarımın arasında çevirdim, tarttım. Profesyonel işiydi. "Kusura bakmayın n'olur! Özür dile bakayım abiden." Çocuk suratını hemen asmıştı. Şişman, boyunsuz, koca yanaklı, çirkin bir çocuktu. Topu anneye uzattım. Anne sıcak, özgür diyarların fokur fokur kaynayan kadınlarındandı, Latin ülkelerinden çıkıp gelmişti sanki. Dolgun, sağlıklı, ben kadınım diyen bir beden, parlak bir esmerlik. İnce bel, yüklü göğüsler... Sabahın bu erken saatinde sanki kuaförden çıkmışçasına dalgalanan, köpüren saçlar... Giydiği tek parça, kolsuz, dizlerinin bir karış üstünde, tortop etsen iki avucun arasında kaybolabilecek bir şey... Dizinin üzerinde çömeldi. Elini omzuma koydu. "Ay vallahi kusura bakmayın." "Çocuktur önemli değil." Çocuk kıskanmış olacak, döndü arkasını ters yön yürümeye başladı. Adımları küskündü. Annede bunu fark ettiğinden hemen toparlandı. İyi günler dedi, gülümseyen yüzü soğumuş halde oğlunun peşine düştü. Oğluna seslendi, oğlu durmayınca elindeki topu oğluna doğru fırlattı ama tutturamadı. Ben kadının dokunuşunun, sıcaklığının ve güzelliğinin etkisinde uzandım çimlere yine. Göğün saf temiz mavisine daldım. Düşünmeden edemedim, iyi de kardeşim böyle bir güzellikten nasıl olur da böyle bir tosbağa çıkar. Sorumun yanıtı beş dakika ötedeydi. Biraz daha uzandım. Terim üzerimde soğumasın diyerek ayaklandım. Çimlerin üzerinden caddeye doğru çaprazlama yürüyordum, benim eve giden en yakın sokağa doğru. Ana oğul yine çıktılar yoluma. Az öteden baktım. İki ağacın arasında bir de adam vardı. Turgut Özal'a benziyordu. Yalandan goller yiyordu bu boyunsuz, besili küçücük kaleci. Anne ise oğulcuğunu alkışlıyor, kocacığını ise yuhalıyordu. Adam öteye kaçan topu almaya giderken, oğlan, anne nasıl avlıyorum babamı? diye sordu. Anne oğluna sarılıp terli başından öptü. Kadının gözünün içine içine baktım. Annenin kaşları çatıldı, soru işareti halini aldı, oğlunu göğsüne daha bir sardı. Bodur kaleci kalesine dönmüştü. Oğlan yeniden coşmuş zıplıyordu. Bu mutlu aileyi ardımda bırakıp yürümeye devam ettim. (Ekim 2013) Erdinç Gültekin
Gercekedebiyat.com
YORUMLAR