Ömer Seyfettin ölümünün 100. yılında anılıyor
Ömer Seyfettin vefatının 100. yılında çeşitli etkinliklerle anılıyor. Türk Edebiyatı dergisinin Mart sayısı Ömer Seyfettin’in 100. vefat yıl dönümü nedeniyle önemli bir dosya hazırladı. Muharrem Dayanç’ın yazısında yer alan bir hikaye hem Aka Gündüz ile Ömer Seyfettin’in çocukluk günlerini hem de ya...
TÜRKLERİ FELAKET BEKLİYOR Aka Gündüz bir röportajında Balkanlar’da geçen çocukluk anısından bahseder: “Bir gün herkes çay kenarına toplanmış havaya bakıyordu. Sevgilimle beraber biz de gittik. ‘Ne var’ dedik. ‘Gündüz havada bir yıldız görünüyor’ dediler. Bulgar kızı ellerini çırparak ‘oh, oh’ diye sevindi. ‘Neye seviniyorsun?’ dedim. ‘Ne zaman güpegündüz havada bir yıldız görünmüşse çok sürmez Türklerin başına bir felaket gelir. Ona seviniyorum’ dedi. O anda o yıldız bütün cüssesi ile bütün ateşten savleti ile beynime indi ve o saniyeden itibaren ‘Osmanlıcılık’tan Türklüğe avdet ettim. Aşkım mı? O derhal sönen bir volkanın simsiyah krateri haline geldi. Koştum arkamdan gelmek istedi fakat ben memleketten de kaçmıştım.” Aka Gündüz bu olayı bir mektupla Ömer Seyfettin’e anlatır. Ömer Seyfettin ise bunu gazeteye yazmasını ister ancak yazı gazetede basılmaz. Ömer Seyfettin ise daha sonra kendi yaşadıklarıyla bu hikayeyi birleştirerek Nakarat adlı hikayesini yazar.
HER YAŞTAN OKURA HİTAP ETTİ Yazdığı hikayelerle her yaştan okurun gönlünü fetheden Ömer Seyfettin pek çok hikayesinde o dönemde yaşanan olayları kaleme alır. Genç Kalemler dergisinde yazmaya başlayan Ömer Seyfettin’in Bomba, Hürriyet Bayrakları, Tuhaf Bİr Zulüm, Beyaz Lale, Nakarat gibi hikayeleri askerlik yıllarında yaşadıklarını kaleme alırken çocukluk günlerini ise And, Falaka, İlk Cinayet, Kaşağı gibi hikayelerde anlatır. Asker çocuğu olan kendi de bir süre askerlik mesleğini sürdüren Seyfettin, mesleğini bırakır ve sadece yazarak geçinir. Ömer Seyfettin o zaman henüz bilinmeyen şeker hastalığı yüzünden 6 Mart 1920 tarihinde 36 yaşındayken vefat eder. Ölümü edebiyat çevresinde derin üzüntüye sebep olur. Vefatının ardından çocukluk arkadaşı Aka Gündüz “Ömer çocukluk arkadaşım, büyük bir mektep arkadaşım, büyük bir yazı arkadaşım, büyük bir meslek arkadaşım ve büyük arkadaşımdır” der ve şöyle devam eder: “Eğer bugün küçük hikâyecilik biraz yürümüş ve birkaç hikâyeci yetişmiş ise bunu Ömer Seyfettin’e borçludurlar.”
ALİ CANİP ONUN İSMİNİ YAŞATTI Ömer Seyfettin’in sonraki yıllarda en iyi dostu ise Ali Canip’tir. Bu dostluk üzerine bir yazı kaleme alan Hülya Argunşah ise Seyfettin’in Türk edebiyatında öne çıkmasında Ali Canip’in önemli bir rol oynadığını söyler. Mesela Ömer Seyfettin’in çeşitli mecmualarda çıkan hikayelerinin vefatından sonra kitap haline getirilmesinde Ali Canip’in emeği vardır. Argunşah, Ömer Seyfettin’in mezarının taşınmasından, onun yıl dönümlerinde etkinlikler düzenleyip yazılar yazıp konferanslar veren Ali Canip’in Ömer Seyfettin üzerine kitap kaleme aldığından bahsediyor yazısında ve şu değerlendirmeyi yapıyor: “Ömer Seyfettin’in hayatının bilinmeyen bir çok tarafıyla ilgili ayrıntılı ve birinci elden bilgiyle ulaşmak mümkün olmaktadır. Düzenli bir hayat yaşayamadığı gibi düzenli bir günlük de tutamayan Ömer Seyfettin, onunla aydınlanır ve yazarlığı ve dava adamlığı taraflarından başka insan olan tarafı da ortaya çıkar.” (YeniŞafak) ÖMER SEYFETTİN KİMDİR? 11 Mart 1884'te Gönen'de doğdu. 6 Mart 1920'de İstanbul'da henüz 36 yaşındayken yaşamını yitirdi. Çağdaş Türk öykücülüğünün ve "Milli Edebiyat Akımı"nın kurucularındandır. Kafkas göçmenlerinden Yüzbaşı Ömer Şevki Bey'in oğlu. Öğrenimine Gönen'de başladı. Babasının görevi nedeniyle sürekli yer değiştirmemeleri için annesiyle bilikte İstanbul'a gönderildi. 1892'de Aksaray'daki Mekteb-i Osmaniye'ye yazdırıldı. 1896'da Eyüp'teki Baytar Rüşdiyesi'ni bitirdi. Edirne Askeri İdadisi'nden sonra 1903'te İstanbul'da Mekteb-i Harbiye'den mezun oldu. Mülazim (teğmen) rütbesiyle orduya katıldı. İzmir Zabitan ve Efrat Mektebi'nde bir süre öğretmenlik yaptı. 1908'de merkezi Selanik'te olan 3'üncü Ordu'da görevlendirildi. 1911'da ordudan ayrıldı. Ama Balkan Savaşı çıkınca tekrar askere alındı. Sırp ve Yunan cephelerinde savaştı. Yanya Kalesi'nin savunması sırasında Yunanlılara esir düştü. Bir yıl süren tutsaklıktan sonra İstanbul'a döndü. Kısa bir süre "Türk Sözü" dergisinin başyazarlığını yaptı. 1914'te Kabataş Lisesi'ne edebiyat öğretmeni olarak atandı. Ölümüne dek bu görevi sürdürdü. Yazmaya Edirne'deki öğrenciliği sırasında başladı. İlk şiiri "Hiss-i Müncemid" "Ömer" imzasıyla 1900'de "Mecmua-i Edebiye"de yayınlandı. İlk öyküsü "İhtiyarın Tenezzühü" 1902'de Sabah gazetesinde yer aldı. İzmir ve Makedonya'da görevliyken yazdığı şiir, öykü ve makaleler çeşitli dergilerde çıktı. Askerliğe ara verdiği dönemde ise yazıları "Rumeli" gazetesi ve çeşitli dergilerde yayınlandı. Selanik'te yayınlanan "Genç Kalemler" dergisindeki yazılarıyla ünlendi. Derginin ikinci dizisinin ilk sayısında Nisan 1911'de yayınlanan "Yeni Lisan" başlıklı yazısı "Milli Edebiyat" akımının başlangıç bildirgesidir. Yazılarında, yalın, halkın konuştuğu ve anladığı bir dil kullanmak gerektiğini savundu. Türkçe'nin kendi kurallarına uygun yazılmasını, Arapça ve Farsça sözcüklerden arındırılmasını istedi. Milli Edebiyat akımının öncülüğünü Ziya Gökalp ve Ali Canip Yöntem'le birlikte sürdürdü. 1'inci Dünya Savaşı yıllarında "Yeni Mecmua"da yayınlanan öyküleriyle ününü iyice yaygınlaştırdı. Öykülerini kişisel deneyimlerine, tarihsel olaylara ve halk geleneklerine dayandırdı. Günlük konuşma dilini kullanması, öykülerine canlı ve etkileyici bir özellik verdi. Çok değişik konular işledi. Bunları anlatırken yergiye, polemiğe, komik durumlara ve toplumsal yorumlara da yer verdi. Ömer Seyfettin, olay ya da Maupassant tarzı öykücülüğün kurucu ismidir. Öykülerinde büyük oranda realizm etkisinde olduğu görülmektedir. Öykülerindeki kahramanlar için çok yönlü ve derin bir psikolojik çözümleme yapmamıştır. Öykülerinde anlatımı daha etkili kılmak için efsanelerden, atasözlerinden, deyimlerden ve halk hikayelerinden sık sık faydalanır. Öyküleri genellikle sürpriz bir sonla bitmektedir. Ölümünden sonra 1926'da öykülerini önce Ali Canip Yöntem derledi. Ardından Ahmet Halit Kitabevi 1936'da bir derleme yaptı. 1950'den sonra Şerif Hulusi, öykülerini yeniden gözden geçirip 10 cilt halinde yayınladı. Rafet Zaimler Yayınevi 1962'de 30 öykü daha ekleyerek 11 ciltlik bir külliyat halinde yayınladı. Son olarak Bilgi Yayınevi, "Bütün Eserleri" adıyla tüm öykülerini 16 kitapta topladı. Kahramanlar, Bomba, Yüksek Ökçeler, Yüzakı, Yalnız Efe, Falaka, Aşk Dalgası, Beyaz Lale, Gizli Mabet bu dizideki öykü kitaplarından bir bölümü. İnceleme kitaplarında "Tarhan", "Ayın Sin" rumuzlarını kullandı. ÖMER SEYFETTİN'İN ESERLERİ Şiir: Ömer Seyfettin'in Şiirleri (1972, Fevziye Abdullah Tansel derlemesi) Roman: Ashâb-ı Kehfimiz (1918) Efruz Bey (1919) Yalnız Efe (1919, 1988) Öykü: Harem (1918) Yüksek Ökçeler (1922, 1988) Gizli Mabed (1923, 1988) Beyaz Lale (1938) Asilzâdeler (1938) İlk Düşen Ak (1938, 1980) Mahçupluk İmtihanı (1938, 1982 bir oyun da içerir) Dalga (1943, 1952) Nokta (1956) Tarih Ezelî Bir Tekerrürdür (1958) İnceleme: Milli Tecrübelerden Çıkarılmış Ameli Siyaset (1912) Yarınki Turan Devleti (1914) Türklük Mefkuresi (1914) Türklük Ülküsü (ilk 3 kitap birarada ölümünden sonra, 1975) GERCEKEDEBİYAT. COM
YORUMLAR