Kırmızı Değirmen romanının özeti
Tanınmış Fransız romancısı ve gazetecisi Pierre La Mure'nin Kırmızı Değirmen (Moulın Rouge) adlı romanı dünya çapında ün kazanmış, konu itibariyle ilgi çekici ve değerli bir eserdir. Roman, ünlü ressam Henri Toulouse-Lautrec'in hayat hikâyesini anlatır.
KIRMIZI DEĞİRMEN ROMANININ ÖZETİ Toulouse-Lautres Kontu Alphonse, atalarının şövalye ruhunu taşıyan sert yaradılışlı, gösterişe ve sosyete hayatına düşkün, yakışıklı bir erkektir. Kendi halinde, sakin ve dindar bir kadın olan karısı Adele ile mizaçları uyuşmadığından anlaşamaz ve ailesinden ayrı olarak Pariste yaşar. Sayfiyedeki şatolarında annesinin dizleri dibinde sakin bir hayat yaşayan Henri, yedi yaşına bastığı zaman tahsil için Parise gelmek mecburiyetinde kalır. Annesiyle birlikte tuttukları bir apartman katına yerleşirler. İlk günlerde gösterdiği başarı ile öğretmenlerinin dikkatini çeken Henri, Paris'te ilk defa olarak babasına yaklaşmak fırsatını bulur. Kont, bu narin ve sevimli çocuğa kendi şövalye ruhundan aşılamağa ve şimdiden aristokrat davranışlara alıştırmaya heveslenir. Onun dikkatini atlara, avlara, soyunun ihtişamına, sosyete hayatına çekmeye çalışır. Fakat bu hevesi yarım kalır. Çocuk, ani olarak hastalanır; anlamsız başağrıları ve ateşler içinde günlerce kıvranır. Bütün doktorlar küçük tedavi etmek hususunda seferber oldukları halde bir şey yapamazlar. Onların derman bulamadıkları ve anlayamadıkları bu hastalığın sebebini aile doktorları, anne ve babasının kardeş çocukları olmasında arar ve bu durumu yakın evlenmelerin bir felâketi olarak nitelendirir. Çocuk mucize kabilinden iyileşmeye başladığı sırada düşer; bir bacağı kırılır. Çocuğun bünyesi zayıf ve kansızdır, bacağın iyileşmesi uzun sürer. Bastonla dolaşmaya başladığı sırada yine düşer; bu sefer iki bacağı birden kırılır. Henri, tarifsiz acılar ve ümitsizlikler içinde tekrar yatağa düşer. Tedavilerin netice vermemesi, vücudun kendi kendini besleyememesi yüzünden bacakları iyileşmediği gibi on dört yaşına kadar vücudunun gelişmesi de durur. Doktorların ümit kestikleri sırada Henri'de yine biraz iyileşme görülür. Vücudunun sadece üst kısmı birdenbire gelişir, sesi kalınlaşır, sakat ve çirkin bir cüce görünümü alır. Hususi öğretmenler sayesinde yarım bıraktığı tahsilini tamamlar. Çocuğunun yürekler paralayıcı durumu karşısında bir hayli ızdırap çeken annesi, onu hayatın insafsız darbelerinden korumak maksadıyle okumaya teşvik eder, yalnız kitapların ona sadık dost olacaklarına inanmaktadır. Yalvarışlarına, acılarına sağır kaldığı için Tanrı'ya inancını kaybeden Henri, teselliyi hayatta, arkadaşlarda bulmak ihtiyacını hisseder. Ressam olmaya karar verir. Annesinin muhalefetine rağmen Montmatre'ye yerleşerek derslere devam eder, birtakım arkadaşlar edinir. Arkadaşlarının hepsi şöhret peşinde, maceraya, içkiye, eğlenceye ve kadınlara düşkün hayat dolu delikanlılardır. Centilmenliği ve iyi kalpliliği sayesinde Henri'yi de aralarına alırlar. Henri için yeni bir hayat başlamıştır; heyecanlı ve memnundur. Bir müddet kendini arkadaşları, resim çalışmaları, basit eğlenceler ve hayallerle avutur. Bir süre sonra kadın problemi ortaya çıkar, fizyolojik aşk ihtiyacı içinde kıvranmaya başlar. Ne var ki, Henri'ye düşük fahişeler, kaldırım yosmaları bile yüz vermezler ve onunla alay ederler. Dünya başına yıkılır. Henri adi umumhanelere devam etmeye başlar. Türlü aşağılık kompleksleri içinde kıvranan Henri, ekmek kadar, su kadar aşka hasrettir; ateşli ve hislidir; sevmek ve sevilmek arzusu içinde çırpınır durur. Derken, Marie Çharlet adında bir fahişe katılır hayatına. Henrinin polisin elinden kurtardığı Marie, para mukabilinde bir süre Henri'nin yanında kalır. Marie, aslında bir kabadayıyı sevmektedir; Henri'den aldığı paraları ona götürür. Henri, Marie'de yalnız fizyolojik ihtiyaçlarını gidermekle yetinmez; zaman zaman çok güzel ve'ilgi çekici bulduğu Marie'nin hırçın kalbinde kendisine karşı aşk filizlenmesini bekler. Bu yüzden bunalımlar ve kıskançlıklar çinde kıvranır. Sonunda Marie'yi başından defeder. Sürekli, masum ve ateşli bir bağlılık, ölümsüz bir sevgidir Henri’nin hayattan beklediği... Bu yüzden aile dostlarından birinin kızından gördüğü yakınlığı aşkın belirtisi, mutluluğun görüntüsü sanarak bu kıza evlenme teklif eder. Dehşet, nefret ve alayla reddedilir. Henri bir kere daha yıkılır ve kabuğuna çekilir. Bu arada yaptığı afişlerle meşhur olmaya başlayan Henri, Montramertr'e'de birçok dost edinir, tanınmış kimselerle tanışır. Dostları acımanın hâkim olduğu bir şefkat duygusuyla bu kibar, cömert ve sakat adama bağlanırlar. Henri umumhane kadınlarıyla sırdaş olur, onların arasında yaşayarak tablolarını yapar. Şöhreti gün geçtikçe artar. Tanıdığı aktrist dostlarından biri, çektiği yalnızlık acısıyla kendisini içkiye veren ve bu yüzden bir hayli çöken Henri'yi bu yalnızlıktan kurtarmak amacıyla manken arkadaşlarından Myriame ile tanıştırır. Önceden kararlaştırdıkları gibi bu iki yalnız insan sadece dost olmakla yetinecekler ve âşık olmayacaklardır. Myriame'nin candan, dost ve samimi arkadaşlığı sayesinde Henri'nin hayatı düzene girer. Aşk için çırpınan ruhuna Myriame'nin güzel hayali bütün canlılığı ile dolar. Myriame, fakir bir çevrede yetişmiş, görgüsü kıt bir kızdır. Henri'nin cömertlikleri ve arkadaşlığı karşısında ona minnet ve şefkatle bağlanır. Âşık olmamakla beraber, hayattan çok acı darbeler yiyen sakat dostunun ızdıraplarını biraz olsun dindirmek için kendini ona teslim eder, bir süre onunla birlikte yaşar. Henri daha önce yapmış oldukları anlaşmayı bozarak Myriame'ye kendisini terketmemesini, istediği bütün maddi imkânları kendisine temin edeceğini söyler, fakat reddedilir. Dostlukları yine devam eder. Ama Henri, çılgınca sevdiği insana tam olarak sahip olamadığından dolayı mutsuzdur, kıskançlık bunalımları içinde kıvranır. Bir gün Myriame'yi kaybediverme korkusu içindedir. Bu yüzden yaptığı hırçınlıklar Myriame'yi usandırır ve Henri'yi terk eder, Henri, onun yokluğuna tahammül edemez, kendini içkiye verir, dengesini kaybeder, hattâ bu yüzden tımarhaneye bile düşer. Henri, bu buhrandan kurtulmak için çaba gösterse bile sevgilisinin hayali buna mani olur. Hayattan, aşktan nasibini alamayan bu hisli ve hassas sanatçı, bir tarafına felç gelmesi üzerine, annesinin kucağında son nefesini verir. Gercekedebiyat.com
YORUMLAR