Hepimiz Google’ın ücretsiz çalışanıyız! / Buse Erdem
Her gün bedava hizmetlerinden yararlandığımızı sandığımız, hayatımızın neredeyse her alanına nüfuz eden Google'ın aslında ücretsiz birer çalışanı olduğumuzu biliyor muyuz?
Bizler nasıl Google’in ücretsiz çalışanlarıyız. Bunu anlamak için her gün, her anımızda ihtiyaç duyduğumuz internetin küçük ve yakın geçmişte olan gelişimine bakmamızda fayda var. İnternet teknolojisinde web 2.0 döneminde kullanıcılara tek yönlü (üreticiden tüketiciye) hizmet sunulurken sürümün web 3.0 yükseltilmesiyle beraber tüketicinin de yazılımsal ortama ürün ekleyebilmesi (program, yorum, fotoğraf, müzik vs) iletişimi karşılıklı bir alışverişe sürüklemiş ve yeni kavramlar ortaya çıkarmıştır. Baş aktörümüz Google işte tam burada sisteme 2004’te girerek, etkili bir çalışma stratejisi ile dünyanın en büyük 4. yazılımı haline gelmiştir. Peki bütün hizmetlerini (facebook, google translate, haritalar, youtube, arama motoru) kullanıcılara yani bizlere, tüketicilere ücretsiz sunan Google nasıl para kazanıyor? Tabii ki bizim sayemizde! Christian Fuchs ‘Google Kapitalizmi’ makalesinde bunu Google’ın ‘üreten tüketicilerin’ emeği sayesinde başardığını açıklamış. Alvin Toffler’in 1980’de literatüre kazandırdığı üreten tüketici kavramı'nın (prosumer) artık internet kullanıcılarıyla özdeşleştiğini ve yeni bir alışveriş ilişkisi doğduğunu açıklayan Fuchs bu sayede kullanıcıların kendilerinin ve bilgilerinin birer meta haline geldiğini ifade etmiştir… İnternet ortamında yaptığımız her arama, sitelere kaydolurken girdiğimiz her bilgi, her tıklama bizlerin profilini çıkarıyor ve bu eylemlerimiz bir data olarak “tüketici arayan üreticilere” satılıyor. Daha basit anlamıyla bir şirket kendi hedef kitlesini etkilemek için internette aniden tüketicinin karşısına çıkarak reklamını yapmak istiyorsa iste bu noktada çıkarılan hedef profillere Google tarafından yönlendiriliyor ve Google bunun için şirketlere sağladığı hizmetlerle sitelere bilgilerimizi para karşılığında satıyor. Bunlar zaten bilinen şeyler. Burada anlatılmak istenen nokta ise sadece ‘farkına varmak’. Dünyadaki tüm insanların 1 günlüğüne internet kullanmadığını düşünün. Bugün bu aramaları Google’ın kurumsal çatısı altındaki çalışanları gerçekleştirseydi değişken maliyetleri yükselir ve kârı düşerdi. Google ise daha mantıklı bir yöntem akıl ederek biz üreten tüketicileri işe aldı ve internetteki her adımımızı indeksleyerek verilerimizi sattı. Biz tıkladık, kategorileştik ve profillerimiz şirketlere satıldı ve satılıyor. Elbette sizler de bir ‘ayakkabı’ araması yaptığınızda karşınıza gün boyu ayakkabı reklamları geldiğini farketmişsinizdir. İşte tüm bunlar sizin tıklamalarınız, yaş grubunuz, cinsiyetiniz ve aramalarınızın sonucu oldu. Hatta aratmadığınız şeyler üzerinden de kategorileştirildiniz. Bilgiler ve veriler sizin bu eylemleriniz ya da eylemsizlikleriniz sayenizde şirketlere satıldı, Google para kazandı ve şirketler reklamlarını size ulaştırdı. Ki zaten Google da bunu saklamıyor? Bugün Google gizlilik politikasında ‘Google’ın AdSense ortağı sitelerde reklam veren sitelere ve yayıncılara bilgilerin verilebileceği’ açıkça belirtilmektedir. Google’ın hizmet şartları ve gizlilik politikası, çok sayıda kullanıcının verisini toplamasına ve hedef reklam stratejisi için kullanılmasına izin vermektedir. Buradaki sorun Google’in sunduğu ve işimizi kolaylaştıran hizmetleri değil. Buradaki sorun Google’in sunduğu teknoloyi sağlamak için kullanıcılarını sömürmesi, verilerini ve kendilerini metalaştırması, bir mal haline getirmesidir. Google hizmetlerinden faydalanan kişilerin ‘mahremiyet’ lerinin ihlal edilmesidir. Fuchs bunun çözümünün bu hizmeti kamu kurumlarının yapması halinde olduğunu söylese de konu aslında tartışmaya açık… Devlete bağlı kurumların hangi bilgiyi ne ölçüde ya da keyfiyete göre sağlayıp sağlamayacağı da soru işareti olarak kalmaya devam ediyor. Buse ErdemPEKİ NASIL ÇALIŞIYORUZ?
YORUMLAR