Durağa Aşık Olan Otobüs / Zeki Z. Kırmızı
kaç yıl oldu/bilmem/ama epey oldu/dört/beş/yaşlandığımı artık kabul etsem iyi olacak/ belleğim iyiden iyiye zayıfladı/teklemeye başladım/nereme dokunsalar orada bir sorun var/ tevellüt 84/model yılım//oramı buramı düzeltip/oramı buramı/yenileyip/her gün/alıştım bende/söküp takıyorlar/ tamirhanelerde epeyce yatmışlığım var/sabıkalı sayılırım/her gün buradayım/bu yoldayım/ yani kaç yıl var ki değişmedi/yolu/yol üzerindekileri/ağaçlar/şu kavak değil mi/dükkanları dizi dizi/ezberledim/artık kanıksadım/bakmaz oldum yanıma yöreme/doğru dürüst/bıraktım kendimi/biri var/saat altı otuz dedi mi/gelir/bulur beni/kontağı çevirir/içimden yükselen hırıltı beni de huzursuz eder/eder etmesine/adam uykulu daha/hat başına bir koşu/ödüm patlar her sabah/ toslayacağız duvara/direğe/bir insana diye/inanmayacaksınız/adı da gelmiyor aklıma/yoo içki içmez/kendini bildi bileli şofördür/ama/ne diyeyim/usum uçup uçup geliyor/ne dediğimi unutuyorum/saçmalamaya başlıyorum/daha saç derken/arkası kayboluyor/neyin saçıydı/ne ilgisi var/değil mi/bu yol var ya/sittin senedir gidip gelirim/bi zamanların mercedesiydim/ama ne mercedes/güçlü yakışıklı güzel/şimdi dönüp bakan yok/kendimi anlatacak da değilim/ kusura bakmayın/tam bir döküntü/yağ/benzin kokularıyla/vidası düşmüş/metal çıtaları/lastikleri kaymış camları/kim mi/benim/anlayın işte/eskiden mercedeslerin haşmetli bir burunları yok muydu/bu burunsuzluk öldürecek beni/bu burunsuzluk var ya/ee n’olmuş/ bütün otobüsler burunsuz ya/zoruma gidiyor ne’bilim/ karıncalanmış ön aynalarımı/bir göz atan ilk iş ne görür bilmem/sesim bozuk bu sıralar/ne yapsalar düzelmiyor/onca yağ en kalınından/en incesine/motorin tamam/aman aman değil/ama fena da değil içince/kendime geliyorum/zaten o da olmasa var ya/bu hayat eziyet bana/hayır anladığınız şey değil/başka bir şey/dilim dönerse/toplarsam cesaretimi/kafam karışık anlayın/nedir mesele/dilimin/dilim kopsun inşallah/onun belasına/her gün bu yolu gider gelirim/duraklarda durur/durak mı dedim ben/yolcular biner/yolcular iner/ben giderim/sonra dönerim/yarım saat/bir saat/sekiz/on/başım döner/midem bulanır/inanmayacaksın/ip kopar bir yerden/unuturum her şeyi/neyi/asfalt erimiş/ beynim lapa/arkamdan teneke çalınıyor sanki/tıngırtılar/homurtular/bu sıcak/ama/dur/ dursana hey/frenime bas/off/çok şükür/küçük çocuktu/oldu/olmadı değil/yerde /bu aşk bende/ beş dakka sonra/ilerdeki pastanenin önünden sağa dönünce/ağıztadı/adı/yüz metre git/sağda/biliyorum/geri saymaya başlayacağım/şaşırıp al baştan/sonunu hiç bulamadım/derken/iş işten geçmiştir çoktan/köşe arkada/kafam sayılar yumağında/o birden karşımda/ama/böyle de olmaz ki/ama/ umutsuzluk tamam/kendini kötü hissetme falan/değil mi şair abi/böyle birden sıcak desen/ sıcak/karışık/desen/fırdöndü kafamın içi/her bi yanım/zonk zonk/kimse anlamaz/birkaç vidam daha düştü düşecek/ben sayıyı sayıya ilmekleyerek/en hazırlıksız/en beceriksiz/en sevimsiz/herkesin gözü önünde/ben ayan beyan/üryan anadan/aptal/gülünç/oramı buramı tutmaya/toparlamaya/o karşımda/oralı değil/de sanki/beni böyle/durmuş/yolcu almak için/ama tıknefes/soluk soluğa/maviden mora/kırmızı pancar/utanmışım/çünkü yakalanmışım/yine istemediğim şey/en istemediğim şey olmuş/geçmişim kendimden/bu yerden/bu zamandan/adam dürtüklüyor/ayağını basmış gaz pedalıma/damarlarımda akışını duyuyorum/yürü diyor/ya ne mümkün/kasılmış kalmışım/tutulmuş her bir yanım/öldürseler bir damla kanım akmaz/arka solum uyuşmuş/her yanım ayrı varlık/önünden geçiyorum/sağda/sağ arkada/arkada/ben buyum/ ne oluyorum/saldırıyorum motorine/millerim yuvalarında daha ateşli dönüyor/viraja girmeden/ sağ aynamdan bir bakış atıyorum geriye/bir an hayal meyal/o muydu/aptalın tekiyim/yine atladım/yine görmeden/yine anımsamadan/neyi seviyorsam/niye seviyorsam/ ama bir gün/çok uzak değil o gün/yoksa deli olacağım/yok/sa/ayy/çukuru görmedi şoför /bir kaç vidam daha döküldü/sağ ayağımda burkulma/unutma/anımsa/ama neyi/uzaklaşan benim/uzaklaştıkça unutan/kaçan/kaçıyorum/ama bunu istemedim/istediğim başka/orada durayım/onun yanı başında/ona bağlı/ona görünmeyen/ona ince/sevgiyle/sevgimle/adam/ölü bu/diyor/işi bitmiş/hurdalık/mezarlık/diyor/sol gözüm patlak/trafik/geçiyorum/daha çok unutuyorum/ama/söyleyin bana/nedir benim unuttuğum
Ben ona demiştim. Söylemeye çalıştım. Dünyalarımız ayrı. O kadar ayrı ki. Bazen tutuluyorum. Bazen kaçıyorum, çocukluğuma. Ama hangi çocukluğuma? Kor. Yüksek ısıl sıçramalar. Erimiş metal. Saydam plastik. Pres altında incelmiş dünyam. İçimden geçen, üzerimde durmayan bakış. Diktiler. Tabelamı koydular. XZ97. Ne mi? Adım. Birinin düşü. Arkamda manolya çiçek açmış. Bir dalı üzerime sarkmış. İçimi çekiyorum. Üç kişi var. Yaşlı bir kadın. İki genç. Biri kız. Manolya kokusunu üzerlerine bırakıyorum. Ne oluyor gibisine, bakındı kız. Kulağında kulaklık, mp3 çaların. Kendi dünyasından hoşnut, manolya kokusuna karşı… Sevinmedi. Ona nasıl anlatacağımı bilemedim. Bu işin sonu yok. Herkes bize karşı görmüyor musun? Hem, sen kendini ne sanıyorsun. Dökülüyorsun başta. Yaşlısın, üstelik… Yine de benimle ilgilenmen hoşuma gidiyor. Tabii. İtiraf ediyorum,evet, ben de yalnızım. Ama senin otobüs olman, hem de artık yaşlı bir model, benimse durak olmam her şeyi baştan bozuyor. Yani bozgundayım. Tamam senin de bileşiminde metal, cam, plastik var, ama bu yetmez ki. Ne yani, o zaman bütün metallerin birbirine aşık olmaları gerekirdi. Olur mu hiç? Üzülüyorum, hem de çok. Hoşuma gidiyor bir yandan, söylemiştim, ama daha çok, ne bileyim… Bu umutsuz bir şey, sonu yok ki. Şu insanlar, bana sığınmış, otobüs bekleyenler, beni anlar mı? Şurda, on dakika beklemeye katlanamayıp öfkeleniyor, homurdanmaya başlıyorlar. Dertleri başka. Birinin yaşlı, genç, çocuk eli direklerimden birine tutunduğunda, omuzu yaslandığında bana, ılık bir şey, bir dokunulma avuntusu, bir teselli, böyle bir şey de olurmuş işte, zincirin uzantısında duran bir kardeşlik, canımlık, özdeşlik payı çıkarıyorum kendime. İleri gidiyorum, biliyorum. Ama öyle yalnızım ki. Öteki duraklar değil mi? Onu mu soruyorsunuz? Karşımda yirmi metre çaprazımda duruyor biri, benim kardeşim, hatta ikizim sayılır. Aynı anda diktiler, kurdular bizi. Yanılmıyorsam 7 yıl oldu. Birkaç parçaydık. Bir minibüs içinde getirildik, ne olduğunu anlayamadan dikiverdiler bizi buraya. Kimse bize bir şey sormadı. Yapanlar kimdi, neden? Ama kardeşim bana soğuk. Neden bilmiyorum. Onun yanına gidemiyorum. O da bana gelmiyor. Seslenmiyor bile. Bazen soğuk, karlı kış geceleri, üzerimde kalın kar ağırlığıyla, bir silkelenmek ve avazım çıktığınca seslenmek istiyorum ona. Yazgımı değiştirmek istediğimden ya da değiştirebileceğimden değil, hayır. Nerde? Ben zavallı biçarenin tekiyim. Ben… Ben yapamam ki… Bu düşsüzlüğüm, yankısızlığım canıma tak ettiğinden. Merak ettiğimden, bir sesim olsaydı, sesim ona gitse ulaşsaydı, o benim sesimi duysaydı, ne olurdu diye. Sağımda solumda üç yüz beş yüz metre ötemde benzerlerim olduğunu kuşlar, arılar, çiçek tozları arada uğrayıp anlatıyorlar bana. Bu bir şeyi değiştirmiyor. Ben, bu bırakılmışlığımla… Tamam demiş, kabul etmiştim zaten. Üzerimden bütün mevsimler geçecek, yağmur, kar, toz, işte tümü üzerime yağacak, içimden sayısız insan, kuş, kedi, böcek geçecek, görevliler gelip onların üzerimde bıraktıkları kokuları, işaretleri yorulmadan bıkmadan silip temizleyecekler. Onlardan hiç söz etmek istemiyorum hem. Günaşırı gelip, izin bile alma gereği duymadan, ister miyim, istemez miyim, ne isterim sormadan, giysilerimi soyarak, içimi dışıma çevirerek, kimyasallarını üzerime kusarak, sert kıllarıyla tenimi kazıyıp canımı yakarak beni taciz ediyorlar. Benim için doğruyu bildiklerinden, onların bu tacizlerinden zevk aldığımı, almam gerektiğini düşünmelerinden nefret ediyorum. Eril dünya, bu hayatın erkekliği korkutuyor beni. Onlar kırmada, delmede, sürtmede, yenilemede, biçimlemede bütün yetkilerin ve hakların sahibi gibi görüyorlar kendilerini. Direnirsem, bunun günah olduğunu, geleneklere saygısızlık olduğunu söylemekle yetinseler iyi, bacaklarının arasından sopalarını şöyle bir gösteriyorlar baştan. Arkasından ne geleceğini biliyorum. Dehşete kapılıyorum. Korkuyorum. Beni eritebilirler. Hamura dönüştürebilir, başlangıca gönderebilirler. Ama diyorum kendime, her gün ırzına geçilmesinden daha iyi değil mi bu? Bilmem. Hiç seçme hakkım olmadı ki… Şu otobüs, o başka. Bana bir malzeme, bir gereç olarak bakmaması. Bana, herkesin esirgediği o son bakışı her fırsatta göndermesi. Bana, yalnızca beni görmek için bakması. Başka şeyleri görmeyi reddetmesi ve bunu bana baktığı için yapması. Yani bu izlenimi veriyor. Yani böyle söylediğini anlıyor, işitiyorum. Bu da ilginç... Bir tek onu duyabiliyorum, bir tek onu duyduğumda kendimi duyabildiğimi anlıyor, onun bakışıyla burada, kendim, bir durak olarak kendim oluyorum. Ah, ben başka birinin, düşlediğim, benim isteyebileceğim birinin bana bakmasını, seslenmesini, yönelmesini isterdim, onun beni arzulamasını isterdim, onun arzusuyla var olmayı çok isterdim. Ama ne diyebilirim. O kim bilmiyorum? Belki biriydi. Belki gerçek biriydi. Zaman diye, geçmiş diye bir şey varsa, orada olan, duran ya da benim kurduğum, kurguladığım, var ettiğim biri. O beni sevsin istedim. İsterdim. O yok. Öldü. Kaçtı. Gitti. Yoktu. Bilmiyorum ve benim bu yalnızlığım… Şu kuşlar, tepemdeki manolyanın yüksek dallarından, öyle gevezeler ki, anlatıp duruyorlar, güya teselli edecekler beni, yaşamak çok güzel şeymiş, şen şakrak, böyle diyorlar, ben de bir işe yarıyormuşum işte, öyle önemliymiş ki yaptığım şey, ben olmasam, içim acıyor, abartıyorsunuz demek bile gelmiyor içimden, ben kimim ki, ben neyim ki? Tamam, kimi kez bu dost, sevecen seslere açıp kendimi, bu manolya bana borçlu işte, şu küçük kız ben olmasam sert kuzey rüzgarlarının kırbacı altında çok üşüyebilir, sulu kar altında ıslanabilir, evet, itiraf ediyorum, buna inandığım oluyor, biliyorum, inanmak istediğim için inanıyorum, o küçük insan kızını düşünüyorum, ona adayabilirim kendimi, bu yeterli neden olabilir, şu karga, sol arka direğimin tepesinde soluklanan, neşeli çığlığını salmak için sokak boyunca bana güvenmiş işte, onun için bir an gerekliyim, ben olmasam ne yapardı. Böyle diyorlar. Ben herkese inanmaya, kanmaya, herkese adanmaya hazırım. Dinliyorum. İnanıyorum. Burada duruyor, kalıyorum. Sabah oluyor. Geceler, kimsesiz, ıssız… Yağmurlar başlıyor. İri damlaların çıkarttığı takırtı uyutmuyor beni. Uyumak. Nedir bilmiyorum. Otobüsler geliyor ve geçiyorlar. Durmadıkları da oluyor. Ama o… Onu çok kırdığımı hissediyorum. Biliyorum, ama elimde değil.
bugün/şimdi bir şeyler yapmalı/yapmalıyım/kusura bakmasın kimse/o da bakmasın/ canı mı yanacak?/n’olur ki?/varsın yansın/benimkisi can değil mi?/ sıcak/ayaklarım asfalta yapışıyor/on bir yolcum var/çocuk biri/çoğu iner/biliyorum bunlar nerenin yolcusu/ binen olmazsa/ bir şeyler yapmalı/yım/olanaksız der gibi bakıyor/içim kavruluyor/arkamdan bakıyor ben anlıyorum/yani dikkatini çekmişim/yani bana/bana gönlü düşmüş/yok yok/meyletmiş diyelim hadi/tevatür mü?/öyle bekledim/öyle yandım/kimdir nedir bilmem/ama öyle özlemişim/yakıt hortumuna dayamışım ağzımı/motorumun kapağını açmış ordan ötekisi/oramı buramı yağlar/oramı buramı/hani kurcalanmak/hoş değil tamam da/ama kurulmuş önümde sofram/fazla bir şey yok/unutacak kadar/unutturacak kadar/ağzımı dayamışım/hortum içinde motorin bir nabız gibi güp güp atıyor/bütün bedenim gökyüzüne doğru çekiliyor/yükseliyorum sanki/bulutların üzerindeyim/ uçuyorum/işte o zaman sordum/soruyorum/nedir bu?/ne kendini bilmezsin!/saçılıp dökülmene/bitmişsin bitmişliğine/şarkın kargalara layık/bet bet ötersin/frenin tutmaz/ışığın aydınlatmaz/ağarmışsın/hadi söyle/kim ne bekler senden?/var mı tutacak elini?/ama uçmaya gelince/uçarsın da/konmasını bilmezsin/aslında her şeyi karıştırırsın birbirine/sevmek kim sen kim?/yani yediremem bunu kendime/efkar basar fena/kendine gel behey salak derim/kendine gel alıklar şahı/olmazı bilir misin?/bilmezsin/bilsen/bakmadan/şeyine/ne?/üçü indi/iner bunlar/ötesi başka ülke/başka insanların/oralılar/buralılar/ötekiler/berikiler/ben?/neyim allahaşkına?/virajda arkam koptu kopacak/basmış gaza benimki/aman dikkat/şimdi basar frene/arka ayaklarım fena/kemiklerim birbirine sürtünmekten ağrıyor/kaslarım sarkıyor/erimiş mafsallar/ben dua ettim/yalvardım/allahım dedim/ bir kere/bir tek kere/dönse de/baksa da/ben bilsem neyim/bilsem kimim/bir bilsem/bir göz kaldırsa beni yerden/kucaklasa sarıp sarmalasa/boydan boya gezinse üzerimde/bir çizgisi olsa birinin/benim üzerimde onun kazıdığı/üzerimde derin/çizgi/acısa bir yara olup/ah buymuşum ben derim/desem/varım ben desem/dokunuşunun altında/parmakları üzerimdeki kire yazarken/beni yıka/beni sev/yok yok/ne umdum ne bekledim/yazgım kısa/sesim cılız/işim bitmiş/yürüdüğüme bakma/üç/üç kişi kaldı/ ve kokusu geldi buraya/onun kokusu/yaklaştım iyice/heyecanlandım yine/düşünemez oldum/kalbim zıvanadan çıkmış/titriyorum/camlar kırılacak/titreşimden/uğultu/toz havalanıyor/şoför bey inecek vardı/zamanında bassanıza/sinirlerim bozuk/az daha jeep’e/iki durak sonra/ne yapabilirim?/ne yapmalı?/Sürücüme bakıyorum/Kalan tek yolcuya/o da iniyor/sürücü bezgin/dalmış/hız kesmiyor/durmayacak/geçip gidecek/almış hızını/birkaç saniye/boşluktan boşluğa/düşler/umutlar/tıkanmışım öfkeden/hep bu olacak/hep aynı şey/sevmek/sevilmek/bir anın içinde/her şey/hiçbir şey/o zaman insin kılıç/o zaman dere/çağlayan su/o zaman gece/insin/kimse kimseye gelmezse/gece olsun/gece gelsin/aşk’olsun ölüm
Değiştiremem elimde değil. Yolda. Geliyor. Düşünceleri bir kasırga. Burada. Bugün bir şey olur. Olacak. Rüzgar öyle diyor. Fısıldıyor. Onu çağıran ya da iten mi demeliyim, onu iten şey bana da dayatıyor. Burada her zamanki gibi duramayacağım. Buna izin yok. Baskı güçlü. Bir ses. Yankı. Gel, diyor. Hayır, gelemem. Gelemem ki. Yan camımın üzerinde oynaşan manolya yaprağının gölgesini bırakıp da. Yukarıdan aşağıya içimi ılıtan şu günışığı... İçimde anaforlanan şu hafif yel. Tatlı. Serçenin omzuma konacağı tuttu. Çekil git başımdan. Ya şu, bir kulağı zımbalı sokak köpeğinin derdi ne? Metal oturaklarım bir tuhaf bakıyorlar bana. Birinde oturan genç kadının yüzü karardı. Kaşları çatıldı birden. Vazgeçti beklemekten. Uzaklaşıyor. Üzerimdeki ağaç birden ürperiyor, ben altında tedirginim. Biliyorum, bu sesin gücünü. Başka yaşamlar var. Bilmediğim, özlediğim. Özlemeyi özlediğim. Yalnızca özlemeyi sevdiğim. Orada sevilebilirim, orada bana değer verecek birileri olabilir, seziyorum bunu. Bulutlar nereye gidiyor? Güneş batıyor? Ne var battığı yerde? Ayışığı nereden gelir? Orada dokunduğu yeri iyileştiren birinden söz ediyorlar. Bana dokunulmasını… Dokunulmak. Nedir? Bunu unutmamalıydım, hiç unutmamalıydım, bakılmak, öpülmek. Beni orada öpebilirler! Bana dokunulmasını, sevilmeyi, okşanmayı çok istiyorum. Nedir bu bilmiyorum. Bir suç, günah gibi taşımam gerekti. Evet, günahtı bu. Allahım, bu bir günah, bağışla. Otobüsün bakışı, o bakış… Gizli iç çekişi. Ne dediğini, içindeki çığlığı duyuyorum, duyar gibiyim. Bana kötülük, bu yaptığı. Hayır, git, git! Yalvarırım. Gel. Duymak istediğim şeyi söylüyor ağzın. Gel, yaklaş. Bana seslen. Adımı söyle. Senin adımı söyleyişin ne hoş! Sen adımı koyunca, salınca titreşimlerini havaya, kendi adımı seviyorum. Kendi adım anlam kazanıyor. Adımın altında kalbim, ve onu saran… Beden. Bedenim. Ben. Kendimi biliyorum. Kendini bilmek. Onun gözünden kendimi görmek ne güzel! Ah! Ben ne güzelim şimdi. Varım. Var olmak ne güzel! Korkuyorum, heyecan içerisindeyim. Çünkü zaman az. Çünkü yazgım yaşamımın önüne geçti. Çünkü her şey biter. Bütün öyküler, en bitmez olanı bile. Burada olana tutunamam. Olduğum yerde kalamam. Bir yanım zaten uzak. Orada dünya titriyor. Orada müzik var. Dans var. Bütün nesneler, bütün ruhlar, bütün yapraklar, bütün aşklar, ışık ve sevinç içerisinde. Varlığın tadı. Nasıl da. Koku. Orada bir yüz: ayaydınlık. Olanaksız. Bağlıyım buraya. Toprağa gömülüyüm. Alışkanlıklarım güçlü. Burada yaptığım şeyi kolay harcayamam, terk edemem. Serüven olur. Korkarım. Korkuyorum. Hayır, gelme. Orada, işte. Bugün deli, uçuk... Kanatlı. Öyle geliyor. Kendisi olarak. Sekerek,hoplayıp zıplayarak, yalpalayarak. Yaklaşıyor. Olacak! Bir şey olacak! Olmalıydı. Hızlı ve neşesiz. Buluşacağız. Kavuşmaksa. Ölümse. Bugün, birazdan, şimdi, evet, şu an, gülümsüyor içimde bir şey, korkuyorum ama, içimde huzur, anda, saniyeler, dünyanın ağzı, onun ağzından, menekşe kokuyor, menekşeler, menekşenin dokunuşu, parçalarım, dağılan, uçuşan, kırılıp dökülen. Ağızlardaki menekşenin bedensizliğimin boşluğuna yerleşip... Parça parça, paramparça… Bir menekşe bir boşluk... Serin öpüşler. Rahatlatan, mutlu kılan... Yok olurken, dağılırken öpülen her yerimde canlanan, olan, dirilen kendim, ben, artık yokum, yokum, yoktum, öpülmüşlüğüm, varım, dudaklar, sözle bin çiçek, bin gök, bin ezgi, bin birim, geceyim şimdi,gecenin kendisi…
Bir rivayete göre, otobüs durağı kucaklayıp öptü.
Bir başka rivayete göre, durak otobüsü kucaklayıp öptü.
Ama bunun doğru olmadığına ilişkin elimde güçlü kanıtlar var.
Ama üçüncü bir rivayet yok. Yani: Hayır, öpüşmediler.
Yerel gazete, büyük şans, diye attı manşetini: İyi ki durakta kimse yoktu.
Otobüsün sürücüsü mü? O, anlamadı. Anlamaya da çalışmadı.
Otobüsü hurdaya ayırdılar. Durağın artıklarını kaldırıp yerine yenisini diktiler. Elhak, eskisini aratmayacak denli güzeldi yeni durak da.
Belki de cennette, ergime kazanında kavuştular birbirlerine. Ama bunu bilmiş, anımsamış, ayrımsamış olamazlar. İnsana koyan da bu.
Ha, bir de serçeler vardı. Onlar için değişen bir şey yok.
Manolya mı? Güzelim çiçeklerinin kokusunu salsa mı, salmasa mı, karar veremiyor.
Saçma bir öyküydü.
Saçma bir öykü gibi saçma sapan bitti.
Siz sevmenin ‘en’ doğrusunu bildiğinize göre, aldırmayın geçin efendim.
Sollayın.
Geçin.
Zeki Z. Kırmızı
Gerçekedebiyat.com
YORUMLAR