Son Dakika



 

Gerçek Edebiyat, Ahmet Yıldız’ın internet sitesinin adı.

Yirmi yıla yakın bir süre Edebiyat ve Eleştiri dergisini 100 sayı tek başına çıkaran Yıldız, edebiyata müdahaleyi, kendi edebiyat anlayışını eleştirel bir dille yaymaya çalışmayı çok pahalı bir yöntemle yapıp o alandaki boşluğu doldurmaya çalışırken, buradan çıkardığı eşsiz deneyimle kendi yolunu da bulmuş bir yazar.

Yakından izlediğim Gerçek Edebiyat sitesi, 100. sayısında sonlandırdığı kâğıt baskılı dergicilik serüvenin bir süreği gibi görünüyor. Yıldız, aynı adla Halk TV'de 2009-2011 yılları arasında aralıksız 70 hafta edebiyat programı yaparak, televizyon tarihimizde edebiyat programcılığının en canlı örneğini vermişti.

Yıldız, özel sohbetlerinde olduğu gibi sitedeki yazılarının satır aralarında da hep Türk aydınının, şairinin, yazarının en büyük eksiğinin kendine güveni olduğunu duyumsatır. Sitenin alt başlığı da bu savımızı doğrulayacak bir vurgulamadır aslında: “Türk edebiyatı büyük bir edebiyattır.”

Doğru mu acaba? Bir edebiyatın büyüklüğü hangi özellikleri taşımasıyla olasıdır ona bakmak gerekir.

İlk akla gelen, içinden çıktığı toplumun inceliklerini, sorunlarını gözetiyor mu, halkının dilini ustaca kullanabiliyor ve gelişmesine katkıda bulunabiliyor mu? Bu sorunun yanıtı evet ise o edebiyat büyüktür.

Edebiyatta Doğu’ya Dönmek adlı bir ay önce çıkan kitabında şöyle diyor:

“Yazarlarımız ve şairlerimiz, önce içinden çıktıkları ulusun, onun dili Türkçenin yazar ve şairi olduklarını, sonra derinleşerek, evrenselleşerek ancak öteki ulusların yazar ve şairi de olunabileceğini bilmelidir. Böylece Türk edebiyatına,  tüm tarihsel derinliğiyle sahip çıkıp Türk kültürünü, kendi ulusunun duygu ve düşüncelerini, onun içindeki cevheri, değeri, ışığı, karakteri dünyanın öteki kültürlerine başarılı yapıtlarıyla taşıyabilsin.” (sayfa 23)

Yazarımız, Osmanlının son yıllarından başlayarak, Cumhuriyetin ilk yıllarında süren başta Fransız edebiyatı olmak üzere, Yunan,İtalyan, ABD, İngiliz ve Rus edebiyatını gözü kapalı taklit eden yazarlarımızı anlayışla karşılıyor.  Taklitçilikten öte geçemeyen, matbaayı 300 yıl sonra, o da yarım yamalak kabul eden bir toplumun sanat ve edebiyatta yaya kalmasından doğal ne olabilirdi ki. Cumhuriyetin gözü kara devrimcileri olamasaydı bugün bile dünya edebiyatını yüz yıl daha geriden izlememiz kaçınılmazdı elbette.

Yıldız, Türk edebiyatının, Batı’ya gereğinden fazla açık olmasına, dahası hayran olmasına karşın yine de kendini koruyarak bugünlere gelebilmesini büyüklüğünün en açık belirtisi sayar. Sanatın her türünün hem ulusal hem evrensel anlamda etkileşim içinde geliştiği, atılımlar yapabildiği yadsınamaz. Karşılıklı etkileşim olacak olmasına da yüzümüzü yalnız batıya çevirerek edebiyatımızın sağlıklı gelişmesini beklemenin hayal olduğu gerçeğine dikkatimiz çeker.

Cumhuriyetin başlangıcında günümüze Batı ve Doğu’dan yapılan edebi çevirilerin bir karşılaştırmasını yapan Yıldız, çarpıcı bir liste de yayımlamış kitabında:

“Babil klasiklerinden 1, Hint klasiklerinden 1, Çin klasiklerinden 4, Eski Türkçe klasiklerinden 1, çeviri. Buna karşın, Yunan klasiklerinden 62, Latin klasiklerinden 18, Alman klasiklerinden 53, ABD klasiklerinden 10, Fransız klasiklerinden 171, İngiliz klasiklerinden 56, İtalyan klasiklerinden 12, Rus klasiklerinden 63 vb. çeviri yapılmış.”

Bu liste edebiyatı, sanatı, kültürü ve tarihi zenginliğiyle Batı'yı kat kat aşan Doğu'ya ne büyük bir haksızlık ettiğimiz gerçeğini apaçık ortaya koymuyor mu?

Gönüllü ya da bir ölçüde zorunlu biçimde Batı’ya özentinin yanında bir de Batı’nın tüketim ağına takılmış, takılmanın ötesinde teslim olmuş, her alanda onun kılıcını çalan sanat erbabı var. Asıl sorun burada.

Bu noktada adını anmadan geçemeyeceğimiz örnekler var. Orhan Pamuk, Altan kardeşler, Elif Şafak ve irili ufaklı daha niceleri. Bunların ortak özelliği kendi ülkesine sövmek, aşağılamak ve Batı’yı göklere çıkarmak.  Kendisi de Batı hayranı "büyük" holding yayın evlerinin şişirmesiyle edebiyatımızın tüm alanlarını başka düşünceye nefes aldırmayacak biçimde istila ettiklerini  görüyoruz bu yazarların.

Yıldız’a göre (bize göre de) okurun, özellikle de yüksek öğrenim görmüş, işsiz, umutsuz, korunaksız genç okurun ulusuna aidiyet duygusunu yok eden, kişiliğini bozan, gelişmesini tersine çeviren bu gidişin durdurulması yaşamsal önemdedir.

Genç cumhuriyetimizin başına “musallat olan” gerici, çağ dışı bir yönetimin de bu yozlaşmaya bilerek ya da bilmeyerek destek olduğunu düşünürsek, ne denli büyük bir sorunla karşı karşıya olduğumuzu anlamakta zorlanmayız.

O arada, edebiyatta sanatta olumlu -"bizden"-, tüketim çılgınlığına, Batı hayranlığına karşı çıkan, devletler arası ilişkilerde olduğu gibi karşılıklı duyarlıkla, saygılı bir etkileşim içinde yazan çok yetenekli yazarlarımızın olduğunu da onurla vurgulamak isteriz.

Kitapta, resim sergilerinden ilginç değerlendirmeler, Batı sinema endüstrisinin yerli yapımlar üstündeki haksız ve insafsız baskısı ve tüm olanaksızlıkları aşarak bu baskıya direnen sinema yönetmenleri de yer alıyor.

Ahmet Yıldız, “Türk sineması nicedir ciddi yapıtlardan uzak kalmıştı. Hap gibi tüketilen, tatil sahneleriyle dolu güldürü filmleri ya da etnik-dinsel figürlerin merkeze yerleştirildiği filmler, neredeyse yirmi yıldır sinema anlayışımızı işgal etmişti.” dedikten sonra, olumlu yapıtların art arda gösterime girdiğini müjdeleyerek o alanda da umarsız olmadığımız vurguluyor.

Son günlerde yayımlanan en anlamlı, gecikmeden okunması ve özellikle akademik bir bildiri niteliğindeki uzun "Önüne" yazısının tartışılması gereken önerilecek bir yapıt Edebiyatta Doğu’ya Dönmek.

Kitabı edinmek için...
Edebiyatta Doğu'ya Dönmek
Ahmet Yıldız
Boyalıkuş Yayınları. 
Şubat 2020, İstanbul. 248 sayfa

Celal İlhan

Gercekedebiyat

ÖNCEKİ HABER

BENZER İÇERİKLER

YORUMLAR

Yorum Yaz

Kişisel bilgileriniz paylaşılmayacaktır. Yorumunuz onaylandıktan sonra adınız ve yorumunuz görüntülenecektir. (*)