Son Dakika



Ömer Seyfettin uzun süredir Türkiye’de “Türkçü” ve “İslamcı” kesim tarafından sahiplenilmiş görüldü. Bu anlayışta yayınevlerin irili ufaklı onlarcası Ömer Seyfettin’in birbirinden değerli eserlerini adeta yağmaladı. Tahrif edenler de oldu.

Oysa Ömer Seyfettin Türk edebiyatının  devrimci, laik, çağdaş yazarlarından biridir.

Her eserini bir amaç için yazmıştır. O amaç, Türk insanının, Türk kültürünün çağdaş, ilerici dünyada layık olduğu yerde olmasıdır.

Yaşadığı dönem imparatorluğun herkesin gözleri önünde çöküp paylaşıldığı yıllardır. Ömer Seyfettin bir yazar olarak bu dönemin insanlarının ruhsal durumlarını, aydınlarının düşünce dünyalarını irdeleyen, kocaman imparatorluğun bu duruma nasıl geldiğinin nedenlerini anlamaya çalışan oldukça eleştirel yapıtlar yazmıştır.

Örneğin hemen ilk aklımıza gelen ünlü “Falaka” öyküsü tümüyle molla karşıtı, laik bir hayat tarzını benimseyen müthiş bir öyküdür.

Ömer Seyfettin’in bir kitabı var ki kimse görmek istemedi; görenler de 'İslamcı' gözlüklerle görmek istedi.  Seyfettin'in, Ashab-ı Kehfimiz – Bir Ermeni Gencinin Hatıraları romanı, birbirinden değerli kitaplarının arasında kaybolup gitmişti desek yanlış olmaz.

Oysa, İstanbul Kanaat Matbaası'nda 1918'de basılmış Ashab-ı Kehfimiz - Bir Ermeni Gencinin Hatıraları, Türk aydınının ihanete varan aymazlığını gözler önüne seren, oldukça eleştirel dille yazılmış çok önemli bir roman.

Tarih tekrardan ibarettir lafını doğru çıkaran bu romanı, özellikle günümüzde "Türk aydını" mevkisini işgal etmiş topluluğun yapıp ettiklerini son otuz yılda ibretle izleyen bilinçli okurların çok etkileyici bulacaklarından eminim.

Büyük yazarımız Ömer Seyfettin, Hasan Yalçınların atası olarak, Türk edebiyatında yapılmış en keskin aydın eleştirisini estetik bir düzlemde bu kitapta dile getiriyor.

Gerçek bir yazarın, ait olduğu toplumun içinde bulunduğu tehlikeli durumu gözler önüne sermek amacıyla çok zekice ve sorumluluk duygusuyla yazdığı bu roman okuru koca bir İmparatorluğun dağılmaya başladığı hüzünlü, acı veren o karanlık yıllarına götürüyor.

BİR ERMENİ GENCİN HATIRALARI KİTABININ KONUSU

İmparatorluğun dağılmasını engellemek için bir takım aydınların buldukları tek çare Osmanlılık kelimesi altında milliyetleri, dinleri eritmektir. Bu amaçla “Osmanlı Kaynaşma Kulübü" adı altında bir cemiyet kurmuşlardır.

Ömer Seyfettin, romanına yazdığı (-1918, Sarıyer-) tarihli önsöze şöyle başlıyor:

“Bu küçük romanı beş sene evvel yazmıştım. Maksadım edebi bir eser meydana koymak değildi. Sadece aydınlarımızın garip düşünüşlerini toplumsal gerçeklikle karşılaştırmak istiyordum. Meşrutiyetten sonra büyük adamlarımızın çoğuyla görüşmüştüm. Hepsinin fikri aşağı yukarı şu neticede toplanıyordu: ‘Osmanlılık, müşterek bir milliyettir. Osmanlılık, ne yalnız Türklük ne de yalnız Müslümanlık demektir. Osmanlı Devleti'nin idaresinde yaşayan her fert, cins ve mezhep ayrımı olmaksızın Osmanlı milletine mensuptur!’ Halbuki bu fikir, gayri milli Tanzimat eğitim sisteminin yetiştirdiği beyinlerde doğmuş bir kuruntudan, bir ham hayalden ibaretti. Dini, lisanı, terbiyesi, tarihi, kültürü ve övünç kaynakları ayrı olan fertlerin toplamından müşterek bir milliyet teşkil etmek imkânı yoktu...”

Osmanlı Kaynaşma Kulübü yöneticileri, Ermenilerin, Rumların, Arapları siyasi ve idari alanda  "cins ve mezhep ayırmaksızın" birleştirip tarihsiz, ananesiz bir Osmanlı ülkesi yaratmayı hayal ediyorlardı.

Oysa feodal bir imparatorluktan millet (ulus) çıkarabilmek, ancak kendini dayatan ve devrimi örgütleyip kendi adını veren kurucu bir halkın varlığıyla mümkündür. Zaten bu aymazların kulüplerine üye tek bir Ermeni, Rum, Arap yoktur; onlar çoktan ne yapacaklarını bilecek kadar bilinçlenmişlerdir.

Böylece romanda olaylar gerçeklere toslayarak başka bir biçimde gelişir.

Ömer Seyfettin, çok akıllıca bir yaratıcılıkla, olayların anlatımını romanı yazarken amaçladığı eleştiriyi dışarıdan bir gözle, Kadıköylü bir Ermeni'nin günlükleriyle yapıyor.

Bu cemiyete göre "Türk" diye bir kavim yoktur. Olsa bile "Türk" adını kullanmak, bölünme ve parçalanma demek olacaktır. Bu nedenle Anadolu'daki Türk halkına bile "Türk" demekten imtina etmektedirler. (Tıpkı günümüzde "Türkiyeli", "Türkiyelilik" kavramları üzerinden bölünmeden kurtulacağımızı savunan yazar ve okumuşlarımız gibi!)

Ömer Seyfettin’in bu romanı tam da günümüz aydınlarının amansız bir eleştirisi. Bir başka deyişle bugün liberal aydınlarla mücadelemize, tam yüz yıl öncesinden bu romanıyla imdadımıza koşuyor.

Romanın o dönemdeki birinci adı Ashab-ı Kehf. Ashab-ı Kehf, hemen her kültürde değişik sürümü bulunan "Yedi Uyurlar" hikâyesi…

"Halkını terk eden", "halkına yüz çeviren" anlamında kullanılıyor.

Roma zulmüne karşı halkıyla birlikte mücadele edecek yerde korkup dağda bir mağaraya kaçmış ve orada uyuyarak zulmün bitmesini beklemiş yedi kişi...

Anlayana!

Ahmet Yıldız
Gerçek Edebiyat

ÖNCEKİ HABER

BENZER İÇERİKLER

YORUMLAR

Yorum Yaz

Kişisel bilgileriniz paylaşılmayacaktır. Yorumunuz onaylandıktan sonra adınız ve yorumunuz görüntülenecektir. (*)

REKLAM

ÜCRETSİZ ABONE OL

REKLAM