11 MAYIS 2025 GERÇEK EDEBİYAT ÖNERİYOR

 HAZIRLAYAN: HİKMET TEMEL AKARSU / htakarsu@gmail.com

 

DÎVÂNU LUGÂTİ’T TÜRK – KAŞGARLI MAHMUT (TÜRKÇESİ: MUSTAFA S. KAÇALİN) (DİZİNİ HAZIRLAYAN: MEHMET ÖLMEZ (VAKIFBANK)

“Gördüm ki Allah devlet güneşini Türk burçlarında doğduruyor, bütün felekleri onların hükümranlığı ile döndürüyor. Onlara Türk adını verip hükümran kılmış ve onları dönemin egemen gücü eylemiş. Dönem insanının idaresini onların eline vermiş ve onları insanların başına getirip hak yolda desteklemiş. Onlara intisap edip yollarında yürüyenleri yüceltiyor, istedikleri her şeye nail eyliyor ve yaramaz insanların eziyetinden koruyor. [O zaman anladım ki] aklı olana yaraşan, oklarına hedef olmaktan korunabilmek için bu insanların tuttuğu yolu tutmaktır. Derdini dinletebilmek ve gönüllerini kazanabilmek için ise onların dilleriyle konuşmaktan daha güzel bir yol yoktur. Bir düşman, korkusundan dolayı gelip onlara sığınınca onu güvende kılarlar. Sonra başkası da ona sığınır ve zararı giderilir. Buhara’nın sözüne güvenilir bir âliminden ve ayrıca Nîşâburlu bir âlimden duydum. Her ikisi de kendilerine ait rivayet zinciri ile şunu naklediyorlardı: Allah Resulü (s.a.v.); kıyamet alametlerini, ahir zaman karışıklıklarını ve Oğuz Türklerinin ortaya çıkacağını söylediği sırada ‘Türk dilini öğreniniz; çünkü onların uzun sürecek egemenlikleri vardır.’ buyurdu. Bu hadis doğru ise –ki sorumluluk rivayet edenlere aittir– Türk dilini öğrenmek çok gerekli bir iş olur; yok doğru değilse o zaman da akıl bunu gerektirir.”
Dîvânu Lugâti’t-Türk, Kaşgarlı Mahmud tarafından Araplara Türkçeyi öğretmek ve Türkçenin Arapça kadar zengin bir dil olduğunu göstermek maksadıyla yazılan, Türk dilinin ilk sözlüğüdür. Kaşgarlı Mahmud’un devrin Türk illerini bir bir dolaşarak ve doğrudan doğruya kendi derlediği dil malzemesine dayanarak kaleme aldığı elinizdeki bu kitap, yalnızca bir sözlük olmayıp Türkçenin XI. yüzyıldaki dil özelliklerini belirten, ses ve yapı bilgisine ışık tutan bir gramer kitabı; kişi, boy ve yer adları kaynağı; Türk tarihine, coğrafyasına, mitolojisine, folklor ve halk edebiyatına dair zengin bilgiler içeren, aynı zamanda döneminin tıbbı ve tedavi usulleri hakkında bilgi veren ansiklopedik bir eser niteliği de taşımaktadır. Eser Araplara Türkçeyi öğretmek maksadıyla kaleme alındığı için Türkçeden Arapçaya bir sözlük şeklinde tertip edilerek yaklaşık 8000 civarında kelime, madde başı olarak belirlenmiştir. Madde başı olan kelimelerin açıklamaları yapılırken mânalarının daha iyi anlaşılmasını sağlamak maksadıyla deyimlerden, atasözlerinden ve şiirlerden örnekler verilmiş ve bunların Arapça tercümeleri de yapılmıştır. Eserde ayrıca Türklerin oturduğu yerlerle münasebette bulunduğu milletleri gösteren “ilk Türk dünyası haritası” da yer almaktadır. VakıfBank Kültür Yayınları tarafından Dîvânu Lugâti’t-Türk – Türk Dilinin İlk Sözlüğü adıyla Türkçeye kazandırılan bu eser, kullanımını kolaylaştıran kapsamlı bir dizinle birlikte okuyucularla buluşuyor.

 

SARI YÜZ – R.F. KUANG (ÇEV. ELİF ERSAVCI) (ROMAN – İTHAKİ)

F. Kuang’ın sansasyon yaratan romanı, pandemi sonrası dünyanın hâlini çarpıcı bir biçimde gözler önüne seriyor. Sarı Yüz, ilk sayfadan son sayfaya temposunu hiç düşürmeden, çeşitlilik, ırkçılık ve kültürel sömürü gibi önemli meseleleri işlerken sosyal medyanın ürkütücü yüzünü de etkileyici bir şekilde ortaya koyuyor.

 

BİR HİKÂYE-İ SEVDA – HALİT ZİYA UŞAKLIGİL (ÖYKÜ- İNKİLAP)

Büyük romancımız Halid Ziya Uşaklıgil’in Bir Hikâye-i Sevda adlı kitabındaki öyküler 1894 ve 1921 tarihleri arasında kaleme alınmış ve ilk olarak 1922 yılında yayınlanmış, yeni harflerle ise 1985’te basılmıştır. Yazarın olgunluk dönemi eserlerinden sayılan Bir Hikâye-i Sevda’nın en bilinen öyküsü,  “Altın Nine”dir. 

“Güzel Artemisiya”, “Büyükbaba”, “Veznedar Muavini”, “Raife Molla”, “Yelpaze Altında”, “Tramvayda Gelirken”, “Ekmekçinin Beygiri”, “Çolak Mesut”, “Keklik İsmail”, “Ramiz Hoca”, “Altın Nine”, “Kırda Aşk”, yazarın yaşamından, İzmir ve İstanbul’da geçen çocukluk anılarından esintiler taşır.

 

HİKÂYENİN SONU – LUIS SEPULVEDA (ÇEV. NÜKET GÜNTAY ERSEN) (ROMAN - EVEREST)

Juan Belmonte, Şili’nin güney kıyısında, geçmişin yükünden uzakta sade bir yaşam sürmektedir. Ancak eski bir gerilla ve ajan olarak sahip olduğu tecrübe, onu zaman zaman geçmişin gölgesine çeker. Bir gün aldığı bir telefonla yeniden harekete geçmek zorunda kalır: Bu seferki iş, vaktiyle Pinochet ordusunda görev almış, sonradan mahkûm edilerek hapsedilmiş biriyle ilgilidir. İkinci Dünya Savaşı sırasında SS birliklerinde görev alan Kazakların soyundan gelen bu işkenceciden nefret etmek için Belmonte’nin ayrıca kişisel sebepleri de vardır.

Hikâyenin Sonu, Luis Sepúlveda’nın ustalıklı diliyle, bireysel geçmişle politik hafızayı, Latin Amerika’nın karanlık dönemleriyle Rus Devrimi’nden gelen izleri birleştiren çarpıcı bir politik gerilim romanı.

Belmonte dağlara bakarak ama onları görmeden bekledi. Aklına gelen tek şey, kayıp bir albümdeki fotoğraflar gibi art arda gele görüntülerdi ve hepsinde Veronica vardı. O sabah, bir parkın yapraklı ağaçları altındaki siyasi bir mitingde ona yaklaşmış ve ondan ayrılmak istemediğini anlamıştı. Akşam onun yüzünü ellerinin arasına aldı, kırmızı dudaklarına dokunana kadar yaklaştırdı ve aşkın mümkün olduğunu anladı...

 

KÖPEK MURAKAMİ – RAMIRO CARSI (ÇEV. SÜLEYMAN DOĞRU) (ROMAN – OLVİDO)

Koprofil bir genç şef adayı, kimlik ve benlik arayışındaki feminist kız kardeşi, ömrünü uyuşturucu bağımlılığıyla mücadeleye adamış bir anne, çocuk istismarcılarıyla savaşan bir baba, pedofilliğini yıllarca bastırmayı başarmış bir dede ve daha nicesi…
Kışkırtıcı ve şaşırtıcı bir ilk roman olan Köpek Murakami’nin karakterleri ve onların sarsıcı öyküleri, ilk başta parçalı –hatta paramparça– bir yapıya sahipmiş gibi gözükse de roman boyunca birbirleriyle durmaksızın kesişerek bir bütün ortaya çıkarır. Bu dolambaçlı yolculuk boyunca hayal ile gerçek, absürt ile trajedi birbirine karışır, etten kemikten insanlar sis ve pusa, zaman ve mekân ötesi varlıklara, varoluşumuzu sorgulamamıza yarayan aynalara dönüşürler.
Ramiro Carsi’nin, insan ruhunun en derin ve karanlık odalarını keşfe çıkan romanı Köpek Murakami, Süleyman Doğru’nun İspanyolca aslından çevirisiyle…

 

OSMANLILAR – KUŞATIMIŞ BİR İMPARATORLUK (1700 – 1923) VIRGINIA H. AKSAN (ÇEV. BARIŞ ÖZKUL) (TARİH – ALFA)

Önde gelen Osmanlı tarihi profesörlerinden, Türk Tarih Kurumu şeref üyesi Virginia H.  Aksan, Kuşatılmış Bir İmparatorluk: Osmanlılar, 1700-1923’te Osmanlı’nın idari, askeri ve lojistik sisteminin yaklaşık iki asırlık dönüşümünü, tarihyazımının güncel sorunsallarını da gözeterek irdeliyor. İmparatorluk merkezindeki elitlerle sınır boylarındaki milislerin çatışma ve uzlaşılarını, Osmanlı’nın son asırlarında ekonomiye büyük yük oluşturan savaşları ve yeni muharebe teknolojilerini karşılaştırmalı bir perspektifle ortaya koyuyor.

Osmanlı’nın günümüz Balkan ve Ortadoğu coğrafyasında etkileri hâlâ devam eden mirasını kronikler, seyahatnameler, hatıratlar, haritalar ve resimleri kaynak alarak inceleyen Aksan’ın kitabı, sınırların kâh aşınıp kâh katılaştığı, küresel bilincin bir ivme kazanıp bir gerilediği, mali felaketlerin ve devrimci coşkunun atbaşı gittiği uzun bir dönemin evrimini anlamak isteyen tarih meraklıları için bir başucu kitabı.

 

MANARAGA – VLADİMİR SOROKİN (ÇEV. EYÜP KARAKUŞ) (ROMAN – CAN)

 Dünyada, kurtarılan ve müzelerde korunan az sayıda eser dışında artık neredeyse hiç basılı kitap yoktur. Ancak kitapların mükemmel bir yakıt olduğu keşfedilince, “Mutfak” adlı yeraltı örgütü tarafından yeni ve yasadışı bir iş alanı doğar: Book’n’grill. Bu elitist ve illegal etkinliklerde, zengin müşteriler için kitapların nadir, eski ve ilk baskıları kömür olarak kullanılarak üzerinde gurme yemekler pişirilir.

Başkarakter Geza, bu tehlikeli ve prestijli mesleğin önde gelen ustalarındandır; hangi klasiklerin ve baskıların hangi yemeklerle uyumlu olduğunu, hangilerinin en iyi lezzeti verdiğini bilen, seçkin book’n’grill şeflerinden biridir. Kısa sürede Avrupa’nın da en çok aranan şeflerinden biri haline gelir. Ancak bu işin doğası gereği sürekli risk altındadır; rakipleri, yasalar ve kitap yakma sanatının giderek daha karmaşık hale gelmesi onu zor durumlara sürükler.

Çağdaş Rus edebiyatının özgür ve aykırı sesi Vladimir Sorokin 2037 yılında geçen distopik romanı Manaraga’da kitapları ve edebiyatı nelerin beklediğini sorguluyor.

 

BİRİNCİ TEKİL ŞAHIS – HARUKI MURAKAMI (ÇEV. ALİ VOLKAN ERDEMİR) (ÖYKÜ-DOĞAN)

Belki de bir anlamda gerçek aşktı bu. Ya da gerçek yalnızlık…

Hepimiz öyle ya da böyle maske takarak yaşıyoruz. Bu vahşi dünyada maske takmadan yaşanamaz çünkü. Kötü ruhların maskesinin altında meleklerin gerçek yüzü, meleklerin maskesinin altında kötü ruhların gerçek yüzü vardır. Sadece biri olması mümkün değildir.

Birinci Tekil Şahıs’ta sıra dışı kahramanların sıra dışı öykülerini anlatıyor bize Haruki Murakami. Ölüm ve aşk üzerine şiirler yazan bir genç kız, kadınlara evet kadınlara âşık olan ve onların isimlerini çalan bir maymun, çok çirkin ama tuhaf bir çekim gücüne sahip bir kadın, uydurduğu bir yazıyla bir caz sanatçısının yeniden “doğmasını” hatta albüm yayınlamasını sağlayan bir genç adam…

Murakami’nin yazmak ve koşmak dışındaki üçüncü büyük aşkı beyzbol da var bu öykü seçkisinde.

Ve yazarın sizi gülümsetecek, şaşırtacak, beyzbol üzerine yazdığı muzip şiirler de…

 

EDEBÎ COĞRAFYA – SHEILA HONES (ÇEV. AYTEK SEVER) (DENEME-İNCELEME – VAKIFBANK)

Sheila Hones, Edebî Coğrafya kitabında, edebiyat ve coğrafyanın kesişimindeki bu yaratıcı disiplini ele alıyor. Edebiyat tarihinin vazgeçilmez bir boyutu hâline gelen “edebî coğrafya” kavramına odaklanan kitap, haritalama, mekânsallık ve hayali coğrafyalar gibi konuları derinlemesine inceliyor.
Coğrafya ve edebiyat disiplinlerinin kesişiminde yer alan bu eser, “yakın” ve “uzak” okuma tanımları üzerinden, disiplinler arası çalışmaların kavramlara getirdiği yenilikçi bakış açılarını da sorguluyor. 19. yüzyıldan günümüze edebî metinlerle yapılan coğrafi çalışmaları ele alırken, temel terim ve kavramlara dair kapsamlı bir analiz sunuyor.
Edebî Coğrafya, hem edebiyat araştırmacıları hem de coğrafyacılar için sözcüklerin dünyasıyla mekânın haritasını bir araya getirerek disiplinlerin sınırlarını aşan eşsiz bir kaynak. Edebiyatın mekânı nasıl şekillendirdiğini ve mekânın edebiyat üzerindeki etkilerini keşfetmek isteyen okurlar için bu kitap, VakıfBank Kültür Yayınları etiketiyle raflarda!

 

TERS ADAM – BARLAS ÖZARIKÇA (ROMAN – EVEREST)

Bir adam düşünün: Ne toplumun kurallarına uyar ne de insan ilişkilerinde beklenen rolleri oynar. Öfkesini, alaycılığını ve keskin zekâsını bir silah gibi kullanır. Ters Adam, sadece karşı çıkmak için karşı çıkan biri değildir; dünyanın çarpıklığını gören ve bunu ifşa etmek isteyen bir figürdür. Düzeni reddeder ama ona karşı savaşırken kendini de yok etmeye yaklaşır.

İlk kez 1986’da yayımlandığında fazla dikkat çekmeyen, ancak yıllar sonra yeniden keşfedilen Ters Adam, edebiyatın konfor alanından taşan, geleneksel anlatıya meydan okuyan, sert ve sarsıcı bir metin. Barlas Özarıkça, klasik anlatı yapısını kırarak, bilinç akışı ve ani sıçramalarla okuru rahatsız edici bir yolculuğa çıkarıyor. Romanın anlatıcısının düşünceleri, öfkesi kadar hızlı ve keskin bir şekilde akarken, hikâye klasik roman kalıplarını reddediyor.

Eleştirmen, akademisyen Yıldız Ecevit’in, bir “kara anlatı” ve “Oğuz Atay’ın Türk edebiyatında açtığı kulvarda başlayan yeni estetiğin en ilgi çekici örneklerinden biri” olarak tanımladığı Ters Adam, bu kez Everest Yayınları’nda okurları bir kez daha düzeni sorgulamaya davet ediyor. Düşünen Adam heykel olmaktan vazgeçip, her akşam yanımıza gelerek bizimle konuşmaya başlamıştı. Aklın yolu bir değil, daha fazladır, diyordu. Sizler normalden kaçtığınız için buradasınız, diyordu. Normali yaşayanlar, sizleri buralarda toplayıp biçimde ve özde misli görülmemiş oranlarda hayatı kendi doğallığının ötesine zorladılar.

Gercekedebiyat.com

 

ÖNCEKİ HABER

BENZER İÇERİKLER

YORUMLAR

Yorum Yaz

Kişisel bilgileriniz paylaşılmayacaktır. Yorumunuz onaylandıktan sonra adınız ve yorumunuz görüntülenecektir. (*)