Kılıçdaroğlu medyasının halleri
Geçtiğimiz günlerde, Akp’nin genel başkanının, Kemal Kılıçdaroğlu’nun Sosyal Sigortalar Kurumu'nda genel müdürlük yaptığı döneme ilişkin bazı iddiaları dile getirmesinin, Kılıçdaroğlu’na ithamlar yöneltmesinin ve o dönemleri z kuşağının bilmediği yönündeki laflarının ardından sosyal medya "ortam"larında, muhalif kişilerce, z kuşağının bilmediği, daha doğrusu yaşamadığı şeylerin hatırlatılıp iç çekildiği, vaktiyle ne de güzel bir ülkede yaşadığımız söylemlerinin havada uçuştuğu yeni bir gündem oluşturuldu. Her şeyden önce, muhalefet aracının akıllı telefon, bu muhalefetin zeminininse seksenli ve doksanlı yıllar olması şaşılacak bir durum. Sıradan muhalifler, o yılları çocuk ve genç olarak geçirdikleri, üretim sürecinde bulunmadıkları, yani sırtlarında yumurta küfesi taşımadıkları için nostalji tuzağına düşüyorlar diyelim… Peki koca koca gazeteci, televizyoncu, köşe yazıcısı abilere ablalara ne demeli? Bugün HALK TV, TELE 1, KRT, Sözcü, BirGün gibi medya organlarında kümelenenler, sabah akşam bağımsız gazeteci pozları kesenler,vaktiyle Aydın Doğan’ın, Dinç Bilgin’in, Cem Uzan’ın kanatları altında, o yılların kaotik ortamındaki çelişkileri değerlendirip gemisini yüzdürenler; hiç utanmadan, eskiden medya çalışanlarının özgür olduğunu iddia edebiliyorlar. Tutunacak dalları, gidecek yerleri kalmadığından, mecburen muhalif olan bu kişilerin hepsinin değilse de pek çoğunun ortak özelliği, görüntüsel bir Akp karşıtlığıdır. Görüntüsel dememin sebebi, bunun bir mecburiyetin ürünü oluşudur. Bilindiği üzere 2015 yazında, Ahmet Davutoğlu, tepesindeki adama direnebilecek cesarete sahip olsaydı, bir Akp-CHP koalisyon hükümeti kurulacak ve bir restorasyon dönemi başlayacaktı. O zaman mesela Uğur Dündar’la Negahan Alçı, ülkenin yüksek menfaatleri için (!) aynı stüdyolarda bir araya geleceklerdi. Bugünlerde tanık olduğumuz gelişmelerse bunun bir benzeridir. “Kılıçdaroğlu’nun dostları” gün aşırı TELE 1, Halk TV ve KRT’de. Her şey ittifak ruhuna uygun yani… Devlet kanalı TRT politik, eskiden merkez medya diye bilinen (aslında bir çöplük olan ama yine de halkın haber alabildiği) özel kanallar da ekonomik güçle havuza dâhil edildiği için, son üç yıldır halkımızın büyük bölümü mecburen muhalif medyayı takip ediyor. Bunları iki hafta aralıksız izleyenlerse merkez sağcı olup çıkıyor… Bu “dostlar” ne kadar da temiz, dürüst, aklı başında insanlarmış oysaki… Cumhuriyet’in bütün kamu iktisadi teşebbüslerini satıldığı dönemin bakanı Ali Babacan, Türkiye’yi alt emperyal heveslerle Orta Doğu bataklığına sokan Davutoğlu ne büyük politikacılarmış meğer… Hele o sağduyulu, vicdanlı kadın Meral Akşener… 17-25 Aralık sürecine kadar bir dinci çeteyle ortaklık ederek, sonrasında ayrılıkçı bir örgütle flört halinde, son üç yıldır da faşist bir partiyle müttefik olarak ülkeyi yöneten neoliberal-İslamcı teşkilata karşı muhalefet, sadece ve sadece ülkemizin ezilen kesimlerinin iktidarının hedeflendiği bir ideolojik-politik program, programı taşıyabilecek parti, partiyi omuzlayacak kadrolarla yapılabilir. Küresel salgın koşullarında dahi, emeğini satarak hayatta kalma savaşı veren veya emeğini satacak lükse bile sahip olmayan, kendine topluma doğaya insanlığa yabancılaşmış işçilerin yaşamına doğrudan temas etmek, onlarla bir ve birlik olmak, onları siyasetin öznesi haline getirmek gibi zor uğraşlara katlanmak istemeyenler hep vardı, bugün de varlar. İşte onların bir kısmı, bunların eli kalem tutan, ağzı laf yapan bazıları; sabah akşam solculuktan bahsedip sonra Kemal Kılıçdaroğlu’nun ve onun yukarıda andığımız dostlarının hınk deyiciliğini yapıyorlar. Bu işte bir tuhaflık yok mu? Dünyada sağ-sol kalmadığını söyleyen, SSK’nın genel müdürü iken emeklilik yaşının altmış beşe yükseltilmesini sağlayamadığı için bugün bile hayıflanan, parti içinde kendisine yönelen en küçük eleştirinin sahibinin politik kariyerini sona erdiren bir “tek adam”dan büyük lider, strateji dehası yaratmaya çalışmak mı muhaliflik?.. Yapılan kamuoyu araştırmalarında, son bir yıldır, 3. MC’nin oyları hep düşerken, CHP’nin oyları nasıl oluyor da hiç artmıyor? Fikri Sağlar’ı havuz medyasının tetikçilerinden bile daha önce linç eden, Murat Belge’ye verdiği değerin çeyreğini partisinin evlatlarından esirgeyen, parti içinde İlhan Cihaner’le beraber bir muhalif blok oluşturma gayretinde olan Selin Sayek Böke’yi Osmanlı oyunlarıyla yanına çeken, son kurultayda genel başkan aday adayı olan Cihaner’in dört dakikalık konuşmasına bile tahammül edemeyip sırıtarak salonu terk eden Kılıçdaroğlu’nun yüzünden olabilir mi acaba? … CHP’den istifa eden ve Muharrem İnce’nin kuracak olduğu partiye katılacağı söylenen üç vekille ama özellikle Teğmen Çelebi diye bilinen Mehmet Ali Çelebi’yle ilgili HALK TV yayınlarında söylenenlere bir kulak verin. Kılıçdaroğlu onu parti meclisine sokmuş, evlendirmiş, vekil yapmış; ona Silivri’de sahip çıkmış; bu ne vefasızlıkmış… Sanırsın ki evsiz kedi sahiplenmiş genel başkan… Aynı Kılıçdaroğlu… CHP’yi hep darbeci, vesayetçi olarak anan Fethullahçı çetenin, 17-25 Aralık sürecinin ardından Akp ile yollarının ayrılmasının ardından üç günde bir STV’ye çıkar, gün aşırı Zaman’a röportaj verirken, Çelebi bir kenara, acaba Ergenekon-Balyoz tertiplerinin mağdurları ne hissetmişlerdi? Sınavlara şifre koyan, sınav sorularını militanlarına veren, Akp’nin desteği ile devlet kadrolarını şakirtleriyle dolduran bu çete yüzünden, evlatları yıllarca atama bekleyen anneler babalar ne düşünmüşlerdi? Bu “ahde vefa” bahsi ile ilgili bir şey ekleyeyim: Seneler evvel, Enver Aysever’in Aykırı Sorular programında Kılıçdaroğlu’na gidip Silivri’de tutsak olan babasının (Tuncay Özkan’ın) hapisten çıkabilmesi için vekil yapılmasını istediğini, bu isteğinin Kılıçdaoğlu’nca reddedildiğini söyleyen, bunu anlatırken canlı yayında ağlayan Nazlıcan Özkan’a sorun bakalım bir de bu işleri… (Özkan, tahliye edildikten sonraki ilk seçimlerde CHP’den milletvekili seçildi ve liderinin sağ kolu oldu. Bu işlere aklı eren beri gelsin.) Kılıçdaroğlu medyasının diğer ayağı TKP içindeki tartışmalardan sonra buradan ayrılıp Kemalist devrime sol bir ideolojik içerik kazandırmak gayesiyle 1932-1935 yılları arasında Kadro dergisini yayımlayan ekibe özenen TELE 1’cilere gelirsek, onlar da bu istifaları yine meşreplerine uygun biçimde gördüler. Kanalın her şeyi olan Merdan Yanardağ, istifaların ardından, “Muharrem İnce, Saray operasyonunun bir parçası haline gelmiştir.” dedi. Akp’nin inşa etmede epeyce yol aldığı İslamcı ve milliyetçi diktatörlüğünün ürküttüğü sermaye çevrelerinin gözüne girebilmek için kıdemli sağcılarla yarışan CHP yönetimini aklamak… Ve ayrıca, CHP’lileri ve CHP’li olmayan solcuları bile, on beş yıl sonra ilk kez, Akp’nin yenilebileceğine ikna eden; 10 Aralık Hareketi denilen sol liberal pespaye grubun CHP’yi ele geçirmesine tek başına direnen Muharrem İnce’ye hakaret etmek… Bence asıl operasyon budur ve korkarım bu operasyonun arkasında da saray değil, sarayın da sırtını dayadığı ama artık CHP’nin yaslanmak istediği başka odaklar vardır. Muharrem İnce ve kuracağı partinin üyeleri, elbette kendilerini savunurlar, bu ayrı. Ama “Kılıçdaroğlu ve dostları”nı hoş tutmak adına insanların bu kadar tutarsızlaşması çok kötü bir şey. … Seçim başka bir süreç. Öyle ya da böyle, insanlar kızdığı, sövdüğü, nefret ettiği partilere bile oy verebilir. 2023’te de bu böyle olacak, kötünün iyisi tercih edilecek; en azından bir nefes alma olanağının peşinden koşulacak. Bundan doğal bir şey yok… Ama hani z kuşağının bilmedikleriydi ya konu; bugün hem z kuşağının hem de ülkenin ve kendisinin geleceğine ilişkin hâlâ kafa yoran onurlu insanların bildiği en önemli şey şu ki, bu muhalif denilen kişi ve gruplar, bir gün bu tutarsızlıklarının, ilkesizliklerinin bedelini ödeyecekler. Alp GirayBunları iki hafta aralıksız izleyenlerse merkez sağcı olup çıkıyor… Bu 'dostlar' ne kadar da temiz, dürüst, aklı başında insanlarmış oysaki… Cumhuriyet’in bütün kamu iktisadi teşebbüslerini satıldığı dönemin bakanı Ali Babacan, Türkiye’yi alt emperyal heveslerle Orta Doğu bataklığına sokan Davutoğlu ne büyük politikacılarmış meğer…
Gerçek Edebiyat