Son Dakika



                     "Sığmazken atalarım düne yarına

                      Düşmüşüm ben düşmüşüm el kapılarına"

 

İki bin kilometre uzakta İstanbul'dan

beş yüz yıl sonra Yavuz'dan

ilerliyoruz Basra'ya doğru Bağdat'tan

 

***

 

Enver Paşa'nın askeri kırdırdığı günler

Özel Turan ordusu Paşa'nın

Diyarbakır, Musul, Kerkük, Revandız diyerek

güya kurtarmaya Turan'ı

ilerlerken İran içlerine doğru

kan ve ateşle donattığı günler

Rus'un kuzeyden Kars'ı, Erzurum'u

İngiliz'in güneyden Basra'yı

 

***

 

Aysız, yıldızsız gece sıcak ve sessiz

Yüzbaşı Cemil, Binbaşı Bekir Sami,

Binbaşı Basri yorgun, kaygılı

sahra çadırının zifiri karanlığında

   "- Kimse kalmayacak Anadolu'yu savunmaya

      Biz burada tabur tabur kırılırken"

 

***

 

Bir yüzbaşı, iki binbaşı,

yüzbaşılar, binbaşılar, ordular

Koca Osmanlı, koca padişah

Kolay mı tarihi tutup belinden yere vuruvermek!

 

***

 

Açmaya başlar İngiliz kurşunu

Sabahın kör ışıklarıyla

Cehennem çiçekleri gibi

Sahte yıldızları gibi karanlık gecenin

geceye, gecenin aysızlığına, yıldızsızlığına inat

En öndedir Mülazım-ı evvel Muzaffer'in bölüğü

Cepheye gelmiştir İstanbul'da bırakıp

daha bir haftalık karısını...

Kızmaktadır Muzaffer

   - Bozuluyor askerin kuvve-i maneviyyesi diye

Zinhar korkudan değil,

günlerdir bir adım ilerleyememekten

 

İngiliz ordusu

Dört yüz yıllık Osmanlı vatandaşı Araplarla mücehhez

kavi düşmandır

Kıyasıya çarpışmaktadır Türk ve İngiliz orduları

Osmanlı vatandaşından mürekkep kuvvetleriyle

Osmanlı uyruklu Araplar

çarpışmaktadır hem birbirleriyle,

hem Türklerle ve İngilizlerle

İngiliz saflarında Osmanlıdan kurtulmak için

Türk saflarında Osmanlı vatanını korumak için

 

Petrol ve para yeşilidir İngiliz'in gözü

Ama ya Türk ile Arap?!

Hele Arap!?..

Türk ordusundaki ve İngiliz ordusundaki...

Hangisi vatansever, vatan neresi!?

 

***

 

Bunları, tetik düşürmekten yorulan parmaklarını

düşünürken Muzaffer

    “- Yandım!” der, düşer.

Gırtlağında açmıştır

İngiliz marka, kan kırmızı çiçek

 

Koşar bölük borazancısı

koyar Muzaffer'in başını dizine

   “ - Kumandanım, gözünü seveyim ölme, dayan!"

 

Pat pat pat

yüreknen beraber atmaktadır kan

borazancının göğsüne

Gülümser kumandan

 

Bir yandan sıhhiyeye seslenirken

Tıkamaya çalışır borazancı baş parmağıyla yarayı

 

Fısıldar kumandan

  - Bırak onu...

ve gösterir göğüs cebini  

Kanla kızarmış cepten

küt bir kurşun kalem çıkarır borazancı

pullu boş bir zarf ile

Kalemi kanına banar kumandan ve yazar

“- Bölük intikamımı alsın!..”

titreyen elleri ve tükenen gücüyle

kanayarak ve ter içinde

 

Ve terli, yakışıklı, henüz yirmi beş yaşındaki başı

düşer o garip topraklara

 

Hıçkırır borazancı sümüğünü çeke çeke

sonra siler yaşlarını yumruğuyla

ve fırlayıp okur yırtılan sesiyle

kumandanın vasiyetini:

 

    - Bölük intikamımı alsın!!!!..

 

Bölük o saat dönüşür

Safi ağlayarak savaşan bir makineye

Kumandansız, sevk-ü idaresiz

kazanır birinci Felahiye muharebesini

Dehşetli çöl sıcağında

altı Nisan bindokuzyüzonyedinin

 

Riyaset-i erkan-ı harbiye gönderir

kanla yazılmış mektubun bir örneğini

bir haftalık karısına ve tüm cephelerdeki tüm birliklere

 

***

 

Yetmiş yıl sonra altı Nisan bindokuzyüzonyediden

geçiyor otomobilimiz Kutülamarra'dan

 

ıssız, sessiz, esintili  Dicle kıyısında bir Türk Şehitliği

 

Anlatır gibi esip duran rüzgar

yetmiş yıl öncenin bir altı Nisan sabahındaki savaşı

 

Hışır hışır ağaçlar…

Ortada bir koca granit anıt…

Altında üsteğmen Muzaffer ve kırk dokuz arkadaşı…

sessiz ve mahzun

iki bin kilometre uzakta İstanbul'dan

uğruna şehit düştükleri bu çorak, garip,

hüzünlü topraklarda

 

Sokmak ister gibi tarihi

herkesin gözüne

Türk'ün, Arap'ın, İngiliz'in

ve “atalarımız adına” özür dileyenlerin

cümle alemden

 

***

 

    "- En akla gelmedik yerlerinde dünyanın

       Viyana’dan Bağdat’a, Trablus’tan Filistin’e

       Kırkyedibinden fazla şehit, kırkyedibin Muzaffer

       kırkyedibin bir haftalık gelin

       kaç kırkyedibin öksüz, yetim

       analar, babalar yüreği dağlanmış, kırklarca bin

     

       en akla gelmedik yerlerinde dünyanın

       hüzünlü ağaçların, hüzünlü rüzgarların

       mahzun anıtların bekçiliğinde

       boynu bükük şehitliklerde...

       Bağdat, Yemen, Filistin...      

       Ertuğrul'dan Enver Paşa'ya…

       Kırılıp düşmüşler alırken verirken

       diz üstü çökertirken tarih koca Osmanlı'yı

 

       Ve kırılırken tabur tabur Anadolu çocuğu

       İngiliz ordusundaki her dört askerin

       sade üçü İngiliz!!..

 

***

       Kara Afrika'da tutsak teciminde

       Bağımsızlık savaşında Cezayir'de milyonları

       çiçeğiyle, tapınağıyla, insanıyla

       Maya'yı, İnka'yı, Aztek'i, Hiroşima'yı,

       yok eden BEN MİYİM!?..

       BANA mı Vietnam ağıtlarının ahı!?..

 

       Kahire baba mirası mıydı Mekke'deki Arap'a?

       Bir demet gül ile mi girdi Arap Trablusa, Şam'a?

       çekmedi mi Osmanlı'dan en çok Anadolu insanı?

 

       Üsteğmen Muzafferler

       Enver Paşa mıydı, padişah mıydı?

       atamız değil mi 70 yıl sonra Muzafferler de artık?

       Onlardan kim özür dileyecek?

       Demeyelim hadi...

      

       Ama biz de dilemeyiz kimseden özür

       Dileyinceye dek İspanyol Aztek'ten, Maya'dan

       Amerikalı Vietnamlı'dan

       Hollandalı, Portekizli zenciden

       İngiliz Hint'ten, Paki'den, Bengal'den

       Onlarca yıl afyona boğup

       birbirine kırdırdığı Japon'dan, Çinli'den

       Ve hepsi

       İngiliz, Fransız, Yunan, İtalyan

       cümle Muzafferlerinden

       Çanakkale'nin, Sakarya'nın

       Galiçya'nın, Trablusgarb'ın

 

       Hiç değilse ödeşmedik mi!?!?!

 

       Hesap Alman usulü ödensin

       ben ödemişim kan ile, can ile,  yoksulluk ile

       Dilemem kimseden özür

       Hele Enver adına, Yavuz adına

       Ertuğrul adına

       Hesabı Alman usulü ödeyelim

       Gör, bak kim kalıyor meteliksiz...”

 

  ***

 

    Deyip sustular

    İki bin kilometre uzaktaki İstanbul tepelerinden

    Üsteğmen Muzafferlerin torunları

    Dalıp gitmiş dedelerinin şehitliklerine

    Dünyanın en olmadık yerlerindeki

 

Ali Tartanoğlu

Gerçekedebiyat.com

ÖNCEKİ HABER

BENZER İÇERİKLER

YORUMLAR

Yorum Yaz

Kişisel bilgileriniz paylaşılmayacaktır. Yorumunuz onaylandıktan sonra adınız ve yorumunuz görüntülenecektir. (*)

REKLAM

ÜCRETSİZ ABONE OL

REKLAM