Aziz Nesin'in Atatürk'le konuşması / Özlem Güler
10 Kasım 1938'de Atatürk'ün son nöbetini tutan teğmenlerden birisi de Aziz Nesin'dir ve o, Atatürk'ün devrim anlamına geldiğini bu nedenle devrimi beklediklerini söyler. Aziz Nesin 10 Kasım 1959'da ”Atatürk'le Konuşma” adlı fıkrasıyla Gazeteciler Cemiyeti'nden birincilik ödülü alır. Yazısında yirmi yıl öncesine dönerek Atatürk'le konuşur. Atatürk'ün söyledikleri gerçekten kendi sözlerinden alınmıştır: "Atam seni göremiyorum artık, seni göremiyoruz... Dedim. Bir ses, onun sesi: -Beni görmek demek, mutlaka yüzümü görmek değildir. Benim fikirlerimi, benim duygularımı anlıyorsanız ve hissediyorsanız bu yeterlidir. -Anlıyoruz Atam, ama anlamadıklarımızı söyleyemiyoruz. -Bir şeyi vicdanen yaptığınıza, sözlerimizin iyi olduğuna inanmışsak onu olduğu gibi açık, aydın, kararsızlık ve belirsizliğe yer vermeyecek şekilde söylemeliyiz. -Biz gerçeklerden korkuyoruz! Bunun için de uzun zamandan beri kendimizi kandırmaya, aldatmaya başladık. -Durumu yargılarken ve önlem düşünürken acı da olsa gerçeği görmekten bir an geri kalmamak lazımdır. Kendimizi ve birbirimizi aldatmak, gerekli ve zorunlu değildir. -Atam, Türkiyemizin çağdaş, ileri uluslar seviyesine yükselmesi için en çok neye muhtacız? Yabancı sermayeye mi, Avrupa' da okumaya mı, yabancı uzmanlara mı? Neye muhtacız? -Denilebilir ki, hiçbir şeye muhtaç değiliz. Yalnız tek bir şeye çok ihtiyacımız var: Çalışkan olmak!... Toplumsal dertlerimizi incelersek, asıl olarak bundan başka, bundan mühim bir hastalık keşfedemeyiz. Hastalık budur. O halde ilk işimiz bu hastalığı esaslı biçimde tedavi etmektir. Milleti çalışkan yapmaktır. Servet ve onun olağan sonucu olan refah ve mutluluk yalnız ve ancak çalışanların hakkıdır." * Büyük bir liderle büyük bir sanatçının konuşmalarındaki anlam gücü ile derinlik, halkı ve zamanı tanımalarındaki ustalıklarından gelir belki de. Aziz Nesin, çocukluğundan başlayarak işgallere, cumhuriyetin kuruluşuna ve ilk yıllarına tanıklık eder. Bu tanıklığını ise 1963 yılındaki bir yazısında anlatır: Saraçhanebaşı'nda Fransız ordusuna ait kamyonun altında kalır. Şoföre bir şey yapamazlar, böylece henüz altı yaşındayken işgalci düşmanı tanır. İngiliz işgalcileri de süngüleriyle Kasımpaşa'daki tersane kapısında nöbettedir. Gazi'nin ordusu İstanbul'a girdiğinde onu alkışlayan on binlerce elin arasında Aziz Nesin'in ”yedi yaşının küçücük elleri” de vardır. Okumaya başlayınca, gazetelerde her gün Düyunu Umumiye borçlanmadan ne kadarını ödediğimiz haberleriyle karşılaşır; 1960'ların ilginç haberleri olan dansöz hayatı, prens, şah düğünü ya da kraliçenin doğum yapması gibi yazılarla değil. Gazetelerdeki, yabancı şirketlerin millileştirilmesiyle ilgili haberler Aziz Nesin'i yürekten sevindirir. "Kurtuluş Savaşının barut kokusu üstlerinden gitmemiş” öğretmenlerinden ders görmüştür: "Fizik hocamız Davut Şükrü Bey'in şarapnel parçalarıyla dolu vücudunda durmadan yürüyen o demir parçaları çıban çıban patlar ve o, bize acı içinde fizik kanunlarını öğretirdi.” 29 Ekim 1933'te ise Cumhuriyeti kutlayan on sekiz yaşındaki beş bin tane gencin arasındadır Aziz Nesin ve Mustafa Kemal'in, ” -Ey Türk Gençliği! Birinci vazifen. . . Diyen sesini duyanlardan, Cumhuriyet'i emanet ettiklerinden biriyim” der. Özlem Güler
(Çağdaş Türk Dili, Aralık 2020, N. 394)
Gerçekedebiyat.com
YORUMLAR